BYLOCK CEZA GENEL KURULU BOZMA+TAHLİYE KARARI

Ceza Genel Kurulu 2019/104 E. , 2021/296 K.

“İçtihat Metni”

Yargıtay Dairesi : 16. Ceza Dairesi Mahkemesi
Ceza Dairesi
Sayısı : 12 – 36

Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık …’ın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3/1 maddesi delaletiyle 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin … 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.11.2017 tarihli ve 195 – 126 sayılı hükme yönelik sanık ve müdafisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 10.01.2018 tarih ve 12 – 36 sayı ile istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 18.09.2018 tarih ve 2605 – 2653 sayı ile;
“Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16.MD-956 E, 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 sayılı kararında açıklandığı üzere; ByLock iletişim sistemi, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacaktır.
ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın, ByLock uygulamasını kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti halinde, bu delilin suçun vasfının tespiti açısından belirleyici nitelikte olacağından, ilgili birimlerden ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme tutanağı getirtilip duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra bir karar verilmesi gerekirken, … İl Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen yetersiz belgelere dayanılarak eksik araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına oy birliğiyle karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.10.2018 tarih ve 13239 sayı ile;
“… Cumhuriyet Başsavcılığının 05/06/2017 tarihli iddianamesi ile ‘Şüpheli hakkında K.O.M. Daire Başkanlığının ağı üzerinde bulunan kapalı ağ üzerinde log kayıtları tutulan sistem üzerinde yapılan sorgulama neticesinde adı geçenin FETÖ / PDY silahlı terör örgütü mensuplarının haberleşme aracı olarak kullandıkları bylock programını XXXXXXXX – XXXXXXX GSM numaralı telefon hatları üzerinden kullandığının tespit edildiği,
Şüphelinin Bank Asya Bankasında; aynı müşteri no ile 2013 ve 2014 yıllarında açılmış beş ayrı hesabının bulunduğu ve bahse konu hesaplarından iki tanesinin 2014 yılı içerisinde kapatıldığı, diğer üç hesabının halen açık göründüğü, 2013 yılı ağustos, ekim ve aralık aylarında 2014 yılı ağustos ve eylül aylarında, 2015 yılı mart, haziran, eylül ve aralık aylarında, 2016 yılı temmuz ayında hesabında mevduatının bulunduğu, kart ekstre özetinde ise 2014 yılı itibariyle 2016 yılı eylül ayına kadar hesap hareketinin bulunduğu,’ şeklindeki iddia ile atılı suçtan kamu davası açılmış, daha sonra 14/07/2017 tarihli yazı ile sanığa ait GSM hattının numarası XXXXXXXXX olarak düzeltilmiştir.
Sanık hakkındaki Bylock tespitine bakıldığında MİT Müsteşarlığından gelen istihbari nitelikte bir tespit olduğu, … İl Emniyet Müdürlüğünün 20/062017 tarihli yazsına göre sanığın uygulamayı kaç kez kullandığına, uygulama üzerinden yaptığı sesli ve yazılı iletişim bilgilerinin tespitine yönelik çalışmaların devam ettiği,, 22/06/2017 tarihli yazıya göre de dijital materyallerinin incelmesinin devam ettiği anlaşılmıştır.
Sanığın GSM hattı üzerinden yapılan sorgulama sonucu elde edilen HIS (CGNAT) kayıtlarından 10/09/2014 ila 11/09/2014 günleri arasında 320 kez Bylock sunucularına bağlantı yaptığı anlaşılmaktadır.
Sanık savunmasında 2011-2015 yılları arasında üniversitede okuduğu sırada FETÖ örgüt evlerinde kaldığını kabul etmiştir.
Sanık KPSS ile kazandığı ve başladığı öğretmenlik görevinin iki hafta yaptıktan sonra istifa ederek polislik mesleğine geçmiştir.
Sanığın Bankasya hesabı incelendiğinde, hesabın 14/09/2011 tarihinde açıldığı, cari mevduat hesabı niteliğinde olduğu, vadesiz mevduat hesabına dönem dönem belirli miktarlarda paralar çekilip yatırılmak suretiyle vadesiz mevduat hesaplarında Aralık/2013 ayında 3,02 TL, 0cak/2014 ayında 3,02 TL, 2014/Şubat ayında 1.080,72 TL, Mart/2014 ayında 409,52 TL, Nisan /2014 ayında 744,62 TL, Mayıs/2014 ayında 6,12 TL, Haziran/2014 ayında 52,12 TL, Temmuz/2014 ayıda 52,12 TL, Ağustos/2014 ayında 52,12 TL, Eylül/2014 ayında 298,12 TL, Ekim/2014 ayında 298,12 TL, Kasım/2014 ayında 298,12 TL, Aralık/2014 ayında 3,12 TL, Mart/2015 ayında 9,33 TL, Haziran/2015 ayında 3,11 TL, Eylül/2015 ayında 3,11 TL, Aralık/ 2015 ayında 3,11 TL bakiye bulunduğu tespit edilmiştir.
Tanık …’ın görgüye dayalı bir bilgisi yoktur. Ancak tanığın bilgi verdiği hususta sanığın da ikrarı mevcuttur.
Bu deliller ışığında yapılan değerlendirmede;
Sanığın 2011-2015 yılları arasında FETÖ örgüt evlerinde kalması, HIS (CGNAT) kayıtlarında göre bir gün içinde 320 kez Bylock sunucusunun IP adreslerine bağlantı yapmış olması, Bankasya’da bulunan mevduat hesabındaki hareketler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın üzerine atılı suçun sübutu için Bylock tespit ve değerlendirme tutanağının getirilmesinde bir zorunluluk bulunmadığı, istihbari bilginin HIS (CGNAT) kayıtları ile doğrulandığı,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 11.12.2018 tarih, 4525 – 4982 sayı ve oy birliği ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesince hüküm verilinceye kadar geçen süre zarfında elde edilen mevcut deliller karşısında, sanığa ait Bylock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı getirtilmeden hüküm kurulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
… İlçe Emniyet Müdürlüğünde komiser yardımcısı olarak görev yapmakta iken kamu görevinden ihraç edilen sanık … hakkında FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiası ile başlatılan soruşturmada … İl Emniyet Müdürlüğünce … Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenen 05.12.2016 tarihli yazıda sanığın üzerine kayıtlı Bylock programı kullanıcısı olmadığının bildirildiği,
… İl Emniyet Müdürlüğünün 20.06.2017 tarihli yazısı ekindeki aynı tarihli tutanağa göre sanığa ait XXXXXXX numaralı GSM hattının takılı olduğu 35977305316146 IMEI numaralı cep telefonunda ilk tespit tarihi 10.09.2014 olan Bylock programının kullanıldığı,
İlk derecedeki yargılama aşamasında Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan alınan XXXXXX numaralı GSM hattının Bylock uygulamasına ait IP adreslerine bağlanıp bağlanmadığına dair yazı cevabı ekindeki CD içeriğine göre ilgili telefon hattının 10.09.2014-03.10.2015 tarihlerinde Bylock IP adreslerine toplamda 5541 kez bağlantı sağladığının tespit edildiği,
Anlaşılmıştır.
Bank Asya’dan alınan hesap bilgilerine göre, sanığın 14.09.2011 açılış tarihli cari mevduat hesabının dava tarihi itibariyle halen açık olduğu, ayrıca birisi açık üç adet debit kartının bulunduğu, cari hesapta 2013 yılı Aralık ayı itibarıyla 3,02 TL, 2014 Ocak ayında 3,02 TL, 2014 Şubat ayında 1080,72 TL, 2014 Mart ayında 409,52 TL, 2014 Nisan ayında 744,62 TL, 2014 Mayıs ayında 6,12 TL, 2014 Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında 52,12 TL, 2014 Eylül, Ekim ve Kasım aylarında 298,12 TL, 2014 Aralık ayında 3,12 TL, 2015 Mart ayında 9,33 TL, 2015 Haziran ayından itibaren ise 3,11 TL bulunduğu, hesap hareketlerinin genelde hesaba para yatırma, havale, hesaptan para çekme, harcama ve kart ödeme işlemleri şeklinde olduğu; 08.11.2017 tarihli mali müşavir bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda da hesap bakiyelerinin incelenmesinde sanık adına açılmış bulunan ilgili hesaba ait hesap hareketlerinde sanığın FETÖ ile ilgili herhangi bir para trafiği tespit edilemediği belirtilmiştir.
Tanık …, 30.09.2016 tarihinde başvurduğu Kilis İlçe Emniyet Müdürlüğünde düzenlenen bilgi alma tutanağında, polis memuru olarak görev yaptığını, 2011 yılında … 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümünde öğrenim görmeye başladığını, sanığı da buradan tanıdığını, sanığın amcası veya halasının evinde kaldığını söylemesine karşın 17/25 Aralık sürecinden sonra FETÖ evlerinden ayrılan bir arkadaşlarının sanığın da FETÖ evlerinden birinde kaldığını ve bu evin bilindik cemaat evi olmadığını, kimsenin kolay kolay bu evde kalamadığını anlattığını, sanığın mezun olduğu 2015 yılına kadar bu evde kalmaya devam ettiğini, arkadaşlarının sanığa bu hususta neden yalan söylediğini sorduklarında sanığın korktuğundan söylemediğini belirttiğini, sanığın ayrıca 2015 yılında yapılan KPSS’de Türkiye altıncısı olduğunu, … iline öğretmen olarak atandığını, …’da hiçbir akrabası olmamasına rağmen burayı neden tercih ettiğini kendisinin arkadaşlarına sorduğunu, sanığın öğretmenliğe başlamadan istifa edip komiser yardımcılığı sınavına girerek bu sınavı kazandığını, daha sonra eski Facebook hesabını kapatıp yeni bir hesap açtığını, bu hesapta FETÖ’yü kötüleyen paylaşımlar yaptığını arkadaşlarından öğrendiğini, samimiyetleri olmamasına ve telefonda görüşmemelerine rağmen sanığın WhatsApp mesajlaşma programından “FETÖ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Zehirlemeye Çalıştı” şeklinde bir haber linkini kendisine gönderdiğini, niye gönderdiğini arkadaşlarına sorduğunda onlara da aynı mesajı yolladığını öğrendiğini beyan ettiği, kovuşturma aşamasında alınan ifadesinde ise, sanıktan şüphe duyduğundan emniyete araştırılması için bilgi verdiğini, önceki beyanlarının doğru olduğunu, …’da dört yıl din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümünde okuduğunu, sanıkla çok samimi olmadığını, ancak samimi arkadaşlarının sanıkla yakın olduklarını, sanığın örgüt evinde kalmasına rağmen bu durumu samimi olduğu arkadaşlarından sakladığını, şüphelerinin birinci sebebinin bu olduğunu, ikinci olarak sanıkla bir yakınlığı olmadığı ve telefonla da hiç görüşmedikleri halde kendisine WhatsApp üzerinden “FETÖ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Zehirlemeye Çalışıyor” şeklinde bir link gönderdiğini, buna anlam veremediğini, arkadaşlarına sorduğunda aynı linki onlara da attığını, ayrıca daha sonra sanığın öğretmenlik yapmayıp komiser yardımcılığı sınavına girdiğini öğrendiğini, sanığın FETÖ evinde kaldığını bizzat görmediğini, arkadaşlarından duyduğunu, FETÖ evinde kaldığını kendisine kimin söylediğini bilmediğini, söyleyen arkadaşı ismen tanımadığını, arkadaşları XXXXXX …, XXXXXXXX, XXXXXXXXXX da buna şahit olduklarını,
Beyan etmiştir.
İlk derece yargılaması aşamasında UYAP üzerinden dosyaya gelen başka dosya şüphelisi … Süer’in kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle, 2011 yılında … ilinde üniversite öğrenimi görmeye başladığını, burada cemaat evlerinde kaldığını, 2012 yılında polis okulu öğrencilerinden bir grubun sohbet sorumlusu olduğunu, sanığın da kendisinin son kaldığı evde kalan kişilerden olduğunu, bu evde kalanların hepsinin polis okulu öğrencilerinden oluşan sohbet gruplarının bulunduğunu,
Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından verilen karardan sonra dosya arasına gönderilen başka dosya şüphelisi …nin kollukta müdafisi huzurunda alınan ifadesinde özetle, 2011 yılında üniversite için gittiği … ilinde cemaat evlerinde kaldığını, sanıkla da bir dönem aynı cemaat evinde kaldıklarını, bu evde Fethullah Gülen’in vaaz videolarının izletildiğini, kitaplarının okutulduğunu,
Aynı şekilde başka dosya şüphelisi …oruşturma sırasında müdafisi huzurunda alınan ifadelerinde özetle, sanığın 2011 – 2014 yıllarında … ilinde FETÖ/PDY’nin mahrem yapılanması içinde polis meslek yüksek okulu öğrencileri ile ilgilenen abi evlerinde kaldığını, bu okulun öğrencileri ile ilgilenip sınıf abiliğini yaptığını,
Beyan ettikleri anlaşılmıştır.
Sanık … soruşturma aşamasında özetle, 1993 yılında …’da doğduğunu, ilköğretimi burada tamamladıktan sonra liseyi … İmam Hatip Lisesinde okuduğunu, 2011 yılında … 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümünü kazandığını, burada okurken dört beş arkadaşı ile birlikte FETÖ’ye ait evde kaldığını, 2015 yılında mezun olduğunu, KPSS’ye girdiğini ve … ili … ilçesine din kültürü öğretmeni olarak atandığını, aynı yıl Polis Amirliği Eğitim Merkezi Müdürlüğü komiser yardımcısı aday adayı olarak sınava girdiğini, …’de öğretmen olarak göreve başladıktan yaklaşık iki hafta sonra komiser yardımcılığı sınav sonuçlarının açıklandığını, sınavı kazandığını öğrenince öğretmenlikten istifa edip ayrıldığını, …’da on bir ay eğitim gördükten sonra … İlçe Emniyet Müdürlüğüne atamasının yapıldığını, bir ay görev yaptıktan sonra açığa alındığını, 22.11.2016 tarihinde ihraç olduğunu, 0553 562 5787 numaralı telefonun adına kayıtlı olduğunu ve bu hattı kendisinin kullandığını, üniversitede okurken kaldığı eve … ilçesinde lisedeyken 2010-2011’de devam ettiği yapıya ait Zağnos Dersanesindeki öğretmeninin kendisini yönlendirdiğini, 2011 yılında üniversiteyi kazandığında Bank Asya’da hesap açtırdığını, bu hesabı 2015 yılına kadar kullandığını, bu tarihten sonra hiç kullanmadığını, hesabın aktif olup olmadığını bilmediğini, 2013 yılından sonra hesaba harçlığı dışında bir para yatırılmadığını, Bylock veya benzeri bir haberleşme programı kullanmadığını, … isimli şahsı tanıdığını, üniversiteden sınıf arkadaşı olduğunu, bahsettiği cemaat evinde dört yıl kaldığını, 2015 yılında yapılan KPSS’de Türkiye altıncısı olduğunu, doğu görevini ilk başta yapmak istediği için … ilini tercih ettiğini, iki hafta burada görev yaptığını, göreve başlamadan önce girdiği komiser yardımcılığı sınavı sonuçlarının açıklanması ile sınavı kazandığını öğrenince öğretmenlikten istifa edip polisliğe geçtiğini, darbe girişimin olduğu gün Polis Akademisinde yatılı olarak eğitim görmekte olduğunu, devlet aleyhine hiçbir faaliyetinin ve herhangi bir terör örgütüne üyeliğinin olmadığını, Bylock yüklendiği iddia edilen tarihte üniversite öğrencisi olduğunu, Bylock kurmadığını ve yüklemediğini,
Kovuşturma aşamasında özetle, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, hiçbir zaman Bylock yüklemediğini ve kullanmadığını, bu yöndeki suçlamayı ve tespiti kabul etmediğini, daha önce gözaltına alınmanın şoku ile ve tutuklanmayacağını düşünerek kısa bir süre örgüte ait evlerde kaldığını belirtmiş ise de bu beyanının doğru olmadığını, bu evlerde kalmadığını, …’ın beyanlarını kabul etmediğini, 0553 562 57 87 numaralı hattın kendisine ait olduğunu ancak Bylock yüklemediğini ve kullanmadığını, (Bylock log kayıtlarının sorulması üzerine) …’da 2011-2015 yılları arasında okuduğunu, Manisalı olduğunu, …’da bulunmadığını, savunmasını hazırlamak için talep ettiği evrakların eline ulaşmadığını, BTK raporu ve son Bylock raporunun kendisine ulaştırılmadığını, ancak savunma için süre istemediğini, haberlerden duyduğu kadarıyla Bylock programına müzik programlarından yönlendirme yapıldığını, Bylock kayıtlarını kabul etmediğini, müzik programından yönlendirme yapılmış olabileceğini düşündüğünü, mahkemenin kesin bir kanaate ulaşması için log kayıtlarının bilirkişiye gönderilerek rapor aldırılmasını talep ettiğini, terörist olmadığını, FETÖ ile bir bağlantısının bulunmadığını, yurtlarında kalmadığını, Bank Asya’da parasının olmadığını,
Beyan etmiştir.
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması “tehlike tehlikesinin cezalandırılması” şeklinde kabul edilmektedir (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, …. s. 348).
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için “amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”nin, “hiyerarşik örgüt yapısı”nın, “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının olması gerekli ve yeterlidir.
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda … bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK’nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
a) Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
b) Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
c) Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK’nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
d) Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkanına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu’nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu’nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli “Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar” şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası “7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanun’unda yapılan örgüt tanımı ile TCK’nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/1. maddesinin, TCK’nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK’nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları halinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun’un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK’nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK’nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT’e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK’da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç haline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa’da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri… tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock’un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu’nun 6. maddesinin “g” bendinde; Telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin “i” bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin … Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim … Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK’nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile … 4. Sulh Ceza Hakimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen …..üzerinde …..seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet …. kısmında ….. yazılı flash bellek üzerinde CMK’nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin haline getirilmesine karar verilmesini istendiği, … 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. … nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin haline getirilmesine ve bir kopyasının … Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK’nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK’larla Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK’nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK’nın 134 ve 6755 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun’un “soruşturma ve kovuşturma işlemleri” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun’un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK’nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK’nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen “arama” ve “el koyma” koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK’nın 134. maddesindeki “bilgisayar kütükleri” ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma” kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, “bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da” uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı “Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi” adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa’nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi’nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK’nın 134/1. maddesinde “şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde” arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle “şüphelinin kullandığı” ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu “elektronik veri”dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK’nın 135. maddesine göre değil CMK’nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK’nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK’nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK’nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK’nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hallerde CMK’nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, … Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK’nın 134. maddesi gereğince … 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde … Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK’nın 134. maddesi gereğince … 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan “inceleme kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, soruşturmanın selameti ve kişilerin masumiyet karinesinin korunması açısından sanıklara teslim edilmesi mümkün olmamış, ilgililer hakkında görevlilerin incelemesi sonucu ortaya çıkan raporlara yönelik somut itirazlar soruşturma ve kovuşturma aşamasında inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
ByLock iletişim sistemine ilişkin yapılan bu açıklamalardan sonra, dosyada bulunmayan, buna bağlı olarak duruşmada değerlendirilmeyen “ByLock tespit ve değerlendirme tutanağı”nın getirtilerek, ayrıca itiraz incelemesi sırasında dosyaya girmiş olan, aynı örgüt kapsamında yürütülen farklı soruşturma ve kovuşturmalarda haklarında işlem yapılan diğer kişilerin aşamalardaki savunmalarında sanık hakkında da beyanda bulunmaları durumunda, bu kişilerin usule uygun şekilde duruşmada dinlenmelerine ya da aşamalardaki savunmalarına ilişkin tüm tutanakların getirtilmesine gerek olup olmadığının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ile ceza muhakemesi hukuku kuralları bakımından ele alınması gereklidir.
Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. Mahkeme hukukun çizdiği sınırlar içinde bir vicdani kanaate ulaşmalıdır. Vicdani kanaat kanun yolunda denetlenebilir mi sorusunu cevaplandırırken doktrindeki görüşlerin değerlendirilmesi gereklidir. “Yargıtay ilk derece mahkemesi gibi öğrenme muhakemesi yapmadığından olay denetimi yapmamalıdır”. Ancak Yargıtay hâkimleri de tecrübe ve mantık kurallarını ilk derece hâkimleri gibi bilirler. Bu nedenle delil araçlarının değerlendirilmesi ve boşlukların doldurulması sırasında akıl yürütmede bir hata yapılmış ise, mantıksal çelişkilere düşülmüşse bu durum dikkate alınacaktır (Kunter-Yenisey-CMK s. 114; Feyzioğlu, Vicdani Kanaat, s. 179; Serap Keskin, Ceza Muhakemesinde Temyiz Nedeni Olarak Hukuka Aykırılık, … 1997, s. 79).
“Vicdani kanaate ulaşmadaki hukuka aykırılıklar sadece muhakeme hukukuna değil, sonuçta maddi hukuku da ihlal eder. Hüküm, kıyas yöntemi uygulanarak ulaşılan bir sonuçtur. Kıyasta kullanılan büyük önerme maddi hukuk kuralıdır. Küçük önerme ise maddi sorunun vicdani kanaat ölçüsüne göre çözülmüş halidir. Bu ikisi birbirlerine uygulanır. Sonuç çıkarılır. Hüküm verilir.” (Feyzioğlu, Tanıklık, s. 21) “Kıyasta kullanılan büyük önerme ile küçük önerme birbirleri ile ilgisiz, birbirinden bağımsız değildir. Maddi sorunun yanlış çözülmesi hâlinde büyük önerme de yanlış olacaktır. Bu nedenle Yargıtayın görünüşte maddi olaya ilişkin yaptığı denetim, sonuçta hukuki olaya ilişkin olacaktır” (Kunter-Yenisey a.g.e s. 1114, Feyzioğlu s. 184).
Delil araçlarının olay mahkemesi tarafından nasıl değerlendirildiğinin Yargıtay tarafından denetlenmesi mümkündür. Ancak Yargıtay olay mahkemesinin delil araçlarını, çelişme yönteminin hayata geçirildiği, sözlülük gibi doğrudan doğruyalık gibi vicdani kanaatin oluşumu için son derece önemli ilkelerin gereklerinin yerine getirildiği bir duruşmada değerlendirildiğinin gözden çıkarmamalı, dosyadaki tutanakları okumakla edindiği kanaate dayanarak kendini olay mahkemesi yerine koyması, delilleri öğrenme duruşması gibi değerlendirmesi mümkün değildir (Sami Selçuk, Feyzioğlu s. 182-183; Keskin s. 78).
Yapılan yargılama sırasında delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında ele alınmaktadır. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (AYM; B. N: 2013/1134, 16.05.2013 ve B. N: 2014/9817, 26.02.2015). Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Temyiz denetiminde gerekçenin dosya içeriğiyle uyumlu olup olmadığı da denetlenmelidir. Zira yetersiz (eksik) gerekçe iki şekilde ortaya çıkabilir. Mevcut delillerin bir kısmının toplanmaması ve araştırmanın eksik bırakılması söz konusu olabilir. Diğeri ise delillerin toplanmış olmasına rağmen bir kısım delillerin hükümde değerlendirme dışı bırakılması ve niçin değerlendirme dışı bırakıldığının da izah edilmemesidir. Bu durum Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.01.2003 tarihli, 8-239/259 sayılı kararında; istem konusundaki değerlendirmenin, hukuka veya uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçe, sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır. Yerleşik uygulamaya göre sonuca etkili bir veya birkaç delillin toplanmamış olması eksik soruşturma kabul edilmekte ve buna ilişkin kararlarda yetersiz gerekçeye vurgu yapılmaktadır. Başka bir ifadeyle eksik gerekçe ile eksik soruşturma özdeş kabul edilmektedir.
Bu ilkelerle uyumlu olarak 5271 sayılı CMK’nın “Duruşmada Okunması Zorunlu Belge ve Tutanaklar” başlıklı 209. maddesinin birinci fıkrası;
“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur” şeklinde iken, 24.12.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 97. maddesi ile anılan maddenin başlığında yer alan “okunması” ibaresi “anlatılması” şeklinde, maddenin birinci fıkrasında yer alan “okunur” ibaresi de “anlatılır” şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik 08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7079 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 91. maddesiyle kanunlaşmıştır.
Aynı Kanun’un “Duruşmada okunmayacak belgeler” başlıklı 210. maddesinde;
“(1) Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.
(2) Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi, duruşmada tanıklıktan çekindiğinde, önceki ifadesine ilişkin tutanak okunamaz.”
“Delilleri Takdir Yetkisi” başlıklı 217. maddesinin birinci fıkrasında da;
“Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir”
Şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda duruşmanın doğrudan doğruyalığı (yüz yüzelik) ve sözlülük ilkeleri esas alınmış olup hüküm verecek olan mahkeme hâkimi sanık, tanık ve olayın tüm delilleri ile birebir karşı karşıya gelecektir. Böylece, belirtilen ilkeler ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yer alan “adil yargılama” hakkının temel gerekleri ve CMK’nın 217. maddesi uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecektir.
Yine, ceza yargılamasında hangi hususun hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp delil serbestisi içinde yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşmalıdır. Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir.
Eksik soruşturma, delillerin tümünün toplanmaması, bilirkişi incelemesi yapılmaması, tanıkların dinlenmemesi ve deliller arasındaki çelişki, belirsizlik ve eksikliklerin giderilmemesi hâllerinde mahkumiyet kararı verilemez. (CGK. 01.05.2007, 2007/1-43, 2007/101 sayılı kararı) Ancak böyle bir durumda şüpheden sanık yararlanır ilkesine dayanarak beraat kararı verilmesi de hukuka uygun olmayacaktır. Çünkü şüpheden sanığın yararlanabilmesi için tüm çabalara rağmen şüphenin yenilememiş olması gerekir. Oysa olayla ilgili toplanmamış delillerin bulunması hâlinde tüm çabanın sarf edildiğinden bahsetmek mümkün değildir. Belirtilen eksikliklerin giderilmesinden sonra bir sonuca ulaşılabilir (Ünver, Ceza Muhakemesinde İspat, s. 125).
Eksik araştırma ve soruşturmaya dayalı mahkumiyet kararı verilmesi kadar beraat kararı verilmesi de hukuka aykırıdır. Çünkü ceza muhakemesinin amacı somut gerçeğin ortaya çıkarılması için yeterli araştırma yapılması ilkesidir. Bu nedenle hükmün kesinleşinceye kadar inceleme olanağı bulunan delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekir. Başka bir ifadeyle ceza sorumluluğu esaslarına uygun bir hüküm kurulabilmesi ve adaletin gerçekleştirilebilmesi için, öne sürülen ve olaya ışık tutabilecek nitelikteki tüm delillerin ve belgelerin duruşmada tartışılması ve hükümde değerlendirilmesi zorunludur (Yardımcı Doç. Dr. Erdal Yerdelen, Ceza Muhakemesinde Hükmün Gerekçesi s. 356).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Bylock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı kabul edilmekle; Bylock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın, Bylock uygulamasını kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti hâlinde, bu delilin suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında, ilgili birimlerden ayrıntılı Bylock tespit ve değerlendirme tutanağı yeniden istenerek, bununla birlikte sanıkla ilgisi nedeniyle aşamalarda soruşturma ifadelerinin birer sureti dosyaya konulan … Süer, XXXXXX ve XXXXXXXX beyanlarının da delil olarak kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, CMK’nın 215 ve 217. maddeleri gereğince duruşmada sanık ve müdafisine okunup diyecekleri sorulduktan sonra bir karar verilmesi gerekirken, sanığın Bylock kullanıcısı olduğuna dair yetersiz belgelere dayanılarak eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Gözaltında, tutuklulukta geçirilen süreler ve koşullu salıverilme tarihine kadar cezaevinde kalması gereken süre birlikte gözetildiğinde; sanık …’ın tutuklu bulunduğu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede uyuşmazlık konusu ve tutukluluk incelemesi bakımından oy birliğiyle karar verildi.

1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız (6 votes, average: 4,67 out of 5)
Loading...

BANKA HESAP HAREKETLERİNİN FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM KASTIYLA HAREKET ETTİĞİNİ GÖSTERMEYE YETERLİ OLMADIĞI GEREKÇESİ İLE BERAAT

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
ADANA 2. CEZA DAİRESİ
ESAS YIL/NO: 2018/2546
KARAR YIL/NO: 2020/61
KARAR TARİHİ: 29.01.2020

Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı bulunan sanık hakkında, Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/10/2018 tarih ve 2018/161 esas 2018/319 karar sayılı kararı ile dosyanın istinaf incelemesi için Dairemize gönderildiği, Dairemizin 2018/2546 esasına kaydının yapılarak Dairemizce yeniden yargılama yapılmıştır.

İDDİA:

Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 18/04/2018 tarih ve 2018/19052 soruşturma, 2018/6251 Esas, 2018/1126sayılı iddianamesi ile “Sanığın silahlı terör örgütüne üye olma” suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 314/2, 53/1-2, 54/1, 58/9, 63/1 ve 3713 Sayılı TMK’nun 5/1 maddeleri gereği cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmıştır.

İLK DERECE MAHKEMESİNİN KABUL VE UYGULAMASI:

Gerekçeli kararda özetle; “Mevcut dosya kapsamı değerlendirildiğinde sanık hakkında her ne kadar örgüte üye olmak suçundan dava açılmış ise de; delillerin değerlendirilmesi neticesinde sanığa atfedilen suçun örgüte üyelik suçunu oluşturmayacağı görülmüştür. Buna yönelik olarak Mahkememizce dosya bilirkişiye gönderilmiş, 10/07/2018 tarihli bilirkişi raporu aldırılmıştır. Bilirkişinin 13 sayfa olarak düzenlediği raporun 12.sayfasında sonuç bölümünde sanığın banka nezdinde vadeli vadesiz katılım hesapları ve kredi kartının bulunduğu hesaplarına para çekme yatırma ve virman şeklinde hareketler görüldüğü, sanığın hesap hareketlerinde örgütün dernek veya yayın organlarına ödeme tespit edilmediği, sanığın 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonra herhangi bir talimatla parayı yatırdığına dair dikkat çekici para girişinin, artışının olmadığı görülmüştür şeklinde rapor tanzim edildiği, ancak sanığın hesabındaki artışa ilişkin bank …..dan gelen dökümanlardan 17/25 Aralık öncesi 2013 aralık ayında hesap bakiyesinin 292,5 TL 2014 Ocak 904,98 TL 2014 Şubat 6.322,00 TL Mart 4600 TL, Nisan 56.858,00 TL Mayıs 89.385 TL Haziran ayında 91.610,00 TL Temmuz 91.541 TL, Ağustos 90.876,TL Eylül 102.297 TL Ekimde 90,623 TL kasım ayında 90,625 TL Aralık 92.743 2015 yılı ocak ayı 94.225, Şubat 94.671, Mart 95.975 TL Nisan 96.908 TL Mayıs 155,00 TL Haziran 25 TL Temmuz 25 TL şeklinde ay sonu bakiyelerinin olduğu söz konusu para artış tarihlerinin FETÖ terör örgütü üyesinin talimat tarihlerine denk gelmesi yatırılan para miktarı daha öncesindeki hesap hareketleri de dikkate alındığında sanığın savunmalarının dosya içerisindeki delillerle uyuşmadığı suçtan kurtulmaya yönelik savunma yaptığı bu nedenle sanığın bank …..daki para hareketlerinin TCK 220/7 kapsamında değerlendirilmiştir. Ve söz konusu yerleşik Yargıtay İçtahatları da dikkate alınarak Yargıtay 16. C.D. 2017/1862 2017/5796 E.K. Yine yanı dairenin 2018/1118 2018/1935 Karar sayılı ilamlarında da bank …..daki para hareketleri yönünden eylemin örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım kapsamında değerlendirilmiştir.

Yine Mersin Kom Şube Müdürlüğünce çevre araştırma tutanakları irdelendiğinde sanığın ….. kullanıcısı olmadığı, dernek, sendika üyeliği, sgk kaydı ve tepe yönetimiyle irtibatının olmadığı,

TCK.nın 220/7 maddesine göre örgüt içerisinde hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Yine yardım kavramının anlamını genişletmek, bunu maddi yardımla sınırlı tutmak bu şekilde ceza sorumluluğu alanını suçta ve cezada kanunilik prensibiyle uyumlu şekilde dar tutmak yardım kavramını en fazla somut olarak suç örgütüne yol göstermek, saklamak, gizlemek, yer ve barınak sağlamak bu gibi eylemleri özgür eylemleriyle destek vermek gerekir. Dosya kapsamı mevcut delil durumu değerlendirildiğinde sanığın örgüt üyeliği suçunu işlemediği, çünkü örgüt üyeliğinden hüküm kurabilmek için devamlılık, süreklilik ve fikir birliği içerisinde hareket etmesi gerektiği yerleşik içtihatlarla tespit edilmiştir.

Sanığın dosyada sadece örgüte üye olmamakla birlikte örgüt liderinin talimatıyla bank …..da bulunan hesaba para yatırma şeklindeki emir ve talimatıyla hareket ettiği, 0 TL olan banka hesap bakiyesini 92.085,65 TL.ye çıkarması örgütün talimatıyla hareket ettiği anlamını taşıdığı ve bunun da somut delillerle ortaya konulduğu, söz konusu sanığın bu fiilinin de örgüt üyeliği değil örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu oluşturduğu sübuta ermiştir.
Sanığın Fetö’yle bağlantılı herhangi bir kurum ve kuruluşla ilgisinin bulunmadığı dosya kapsamından anlaşıldığından sanık yönünden iddia edilen suçun örgüt üyeliği olmadığı, örgüt üyeliği suçunun vasıflarının mevcut dosya kapsamında sanık yönünden değerlendirilemeyeceği Mahkememizce anlaşılmıştır.

Suç veya terör örgütleri, kurma, yönetme veya bu örgütlere üye olma bağımsız suç tipleri olarak tanımlanmaktadır. TCK.nın 220/7 maddesi anlamında suç örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin bilme ve isteme iradesiyle gerçekleşen yardım etme eyleminin cezalandırılmasını öngörmüştür.

TCK.nın 220/7 maddesinde geçen yardım kavramının anlamını genişletmemek, bunu maddi yardımla sınırlı tutmak bu şekilde ceza sorumluluğu anlamına “Suçta ve cezada kanunilik” prensibiyle uyumlu olacak biçimde dar tutmak, yine yardım kavramını en fazla somut olarak suç örgütüne yol göstermek, barınak sağlamak ve diğer hususlarda özgür iradesiyle destek bulmak fiillerini kapsayacak şekilde anlamak gerektiği, bu anlamda da sanığı örgütün finans kaynağı bank …..’ya her ne kadar eşinin talimatı doğrultusunda yatırdığını ifade etse de bilerek ve isteyerek para yatırdığı anlaşıldığından sanık yönünden örgüte yardım suçunun sübuta erdiği anlaşıldığından sanığın eylemine uyan FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan cezalandırma yoluna gidilmiş, TCK 220/7 maddesi gereğince yatırmış olduğu para miktarı nazara alınarak takdiren cezasında 2/3 oranında indirim yapılmış olup sanığın eylemine uyan örgüte üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan cezalandırılmasına” denilmek suretiyle sanığın mahkumiyetine dair hüküm kurulduğu görülmüştür.

İSTİNAF İNCELEMESİ AŞAMASI:

İstinaf başvurusunda bulunan sanık müdafi ….. istinaf dilekçesinde özetle; “Salt Bank …..da hesabı olduğundan değil duruşmada dinlenilen müvekkil sanık anlatımlarına ve dosyadaki bilirkişi raporu başta olmak üzere tüm delillere göre hareket edilerek müvekkil sanık …..’ın beraatine karar verilmesi gerekirken, lehe olan kanun hükümlerinin uygulanması talebi dahi reddedilerek, yasal unsurları oluşmayan terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, hükmü istinaf etme gereği doğmuştur. İzah edilen ve re’sen göz önünde bulundurulacak nedenlerle hukuki mesnetten uzak yerel mahkeme kararının sanık ….. lehine bozulmasına karar verilmesini” belirterek yerel mahkemece verilen hükmün bozulması istemiyle istinafa başvurmuştur.

SAVUNMA:

Sanık ….. Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesinde vermiş olduğu savunmasında; ”Ben bu konuda daha önce soruşturma aşamasında verdiğim ifadelerimi aynen tekrar ederim, ancak eksiklikler vardır, terör örgütü ile uzaktan yakından herhangi bir ilgim yoktur, suçlamaları kabul etmiyorum, ben evliyim, 1 bebeğim var, FETÖ’ye ait hiçbir dersane ve okula gitmedim, üniversitede ailemin yanında kaldım, 2008 yılında Diyanet ile umreye gittim, örgütün organize ettiği bir umre değildir, herhangi bir geziye gitmedim, sohbet ve toplantılarına gitmedim, maddi yardımda bulunmadım, ….. ve ….. aboneliğim yoktur, Bank …..’da 2008 yılında hesap açtırdım, sosyal hayata ait tüm işlemlerimi bu bankada gerçekleştirdim, kimsenin talimatı ile para yatırmadım, her ne kadar savcılıkta bu paranın babamın sattığı arsanın karşılığı olduğunu söylemiş isem de; 30.000 TL lik miktar kızkardeşimden gelmiştir, daha sonra 2013 yılı Ekim ayında ev almayı düşünüyordum, sözleşme yaptım, daha sonra evi beğenmediğim için ….. inşaat tarafından hesabıma 50.000 TL ve 28.000 TL civarında para yatmıştır, babamın hacizli arsaları olduğu için babamın üzerine değil de benim üzerime arsalar alındı ve para akışı benim hesabımdan sağlandı, eğer ben FETÖ’nün çağrısını duysaydım üzerime kayıtlı olan arabam ve evimi satarak yatırırdım, suçlamaları kabul etmiyorum, beraatimi isterim, savunmam için yeniden mehil istemiyorum, önceki savunmalarımı tekrar ile beraatımı isterim, mahkeme aksi kanaatte ise hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ederim” şeklinde savunmada bulunmuştur.

Sanık ….. Ceza Dairemizde hazır edilerek alınan savunmasında; ”Ben üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, önceki savunmalarımı da tekrar ederim, benim ilk çalıştığım kurum Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığıydı, daha sonra 2012 yılında Tarım Kırsal Kalkınma, Destekleme kurumunun sınavını kazanarak Mersin İl Koordinatörlüğünde uzman olarak görev yaptım, eski kurumum beni çağırırsa ve yeni kurumum da ihtiyaç olmadığını bildirmesinden dolayı eski kurumuma 11/07/2016 tarihinde geri döndüm, darbe girişimi sonrasında da bu kurumdan ihraç edildim, ben talimat üzerine kesinlikle hesap açmadım ve yine talimat üzerine para yatırmadım, babamın arazi satışından müteahhit firmanın vermiş olduğu para hesapta duruyordu, Mersinde ev almak için inşaat firmasına parayı gönderdim, daha sonra müteahhitin bana söylemiş olduğu ev ile vereceği ev çok farklıydı, bu nedenle ev almaktan vazgeçtim ….. inşaat tekrardan bu parayı hesabıma gönderdi, benim maaş aldığım hesabım ile 2008 yılından beri kullandığım Bank ….. hesabımdan başka hesabım yoktur, ….. inşaattan gelen parayı Bank …..’da dolar hesabına çevirerek aileme tekrardan gönderdim, dediğim gibi hiçbir şekilde talimat üzerine bankaya para yatırmadım, suçsuzum beraatimi isterim,” şeklinde savunmada bulunmuştur.

İDDİA MAKAMININ ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAASINDA:

”Sanık ….. hakkında fetö/pdy silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yapılan yargılama sonucunda sanığın üyelik boyutuna ulaşan eylemleri olmayıp ancak örgütün finansal açıdan en önemli kurumu olan Bank …..’da hesabının bulunması ve örgüte elebaşısının talimatından sonra hesap hareketinin mevcut olması nedeniyle sanık hakkında silahlı terör örgütüne yardım suçundan mahkumiyet kararı verilip, dosyaya yansıyan delillerde sanık …..’ın yukarıda belirtilen Bank …..’da hesap açmasının dışında fetö/pdy silahlı terör örgütü ile bağlantısının bulunduğuna ilişkin herhangi bir delilin dosyaya yansımamış olduğu, bu bakımdan örgüte yardım amaçlı Bank …..’ya para yatırmasının öncelikle olabilmesi için bir biçimde örgüt ile bağlantısının bir şekilde sağlanmış olması gerekip ayrıca Bank …..’daki hesabın 2008 yılında açılmış olup, örgüt elebaşısının talimatından sonraki para akışına yönelik sanığın savunmasının tutarlılık gösterip talimat ile hareket edildiğine yönelik herhangi bir kanıtında yansımadığı, bu bakımdan sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekip bu doğrultuda Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesinin kaldırılarak sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik ve suçun unsurlarının oluştuğuna dair mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığından, sanığın üzerine atılı suçtan beraatine karar verilmesi esas hakkında mütalaa olunur,” şeklinde mütalaada bulunmuştur.

DELİLLER:

  • Bank ….. hesap hareketlerine ilişkin CD ve alınan Bilirkişi raporu,
    -…..bank dekontları,
  • Sanık savunması,
  • Sanığın nüfus ve adli sicil kayıtları,

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, OLUŞ, KABUL VE GEREKÇE:

Ayrıntıları Yargıtay Genel Ceza Kurulu’nun 26.09.2017 tarih ve 2017/16.MD-956 esas 2017/370 karar sayılı ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 14/07/2017 tarih 2017/1443 Esas ve 2017/4758 sayılı kararlarında belirtildiği üzere; Fetö/Pdy’nin TCK’nın 314. maddesinin 1. ve 2. fıkraları kapsamında silahlı terör örgütü olduğunun anlaşılıp kabul edildiği,

Yine ayrıntıları Yargıtay Genel Ceza Kurulu’nun ve Yargıtay 16. Ceza Dairesinin aynı kararlarında belirtildiği gibi “….. iletişim sistemi somut delillerle de kanıtlandığı üzere Fetö/Pdy silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle, örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzan, kesin kanaate ulaştıracak teknik delillerle tespiti halinde kişinin örgüt ile bağlantısını gösteren delil olacağı” hususunun dairemizce de kabul edildiği,

Ayrıntıları Dairemizce de benimsenen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2017/1861 esas 2018/294 karar, 2017/1862 esas 2017/5796 karar ve ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği 2015/3 esas 2017/3 sayılı kararlarında ve istikrar kazanmış yargısal kararlarda açıklandığı üzere;

“Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.

Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, Syf 383 vd.)

Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (Toroslu özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf.28, Özgenç Genel Hükümler syf. 280)

Suç örgütünün tanımlanıp yaptırıma bağlandığı TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında yardım fiiline yer verilmiştir. “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, örgüt üyesi olarak” cezalandırılacağı belirtilmiş, anılan normun konuluş amacı, gerekçesinde; “örgüte hakim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet: eden kişi, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılır.” şeklinde açıklanmış, maddede yardım etme fiilleri de örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.

Yardım fiilini işleyen failin, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK’nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması ve yapılan yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir.

Yardım fiilleri, örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.11.1991 tarih, Esas 9-242, Karar 305). Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise, sanığın hukuki durumunun, örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilmesi gerekebilir. (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2017/1861 esas 2018/294 karar, 2017/1862 esas 2017/5796 karar sayılı ilamları )
Sanık hakkında duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda ve yukarıda değinilen açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık ilk derece mahkemesinde 27/06/2018 tarihli celsedeki savunmasında özetle; Daha önce aynı konuda beyanda bulunduğunu, Fetöye ait hiçbir okul ve dershaneye gitmediğini, 2008 yılında Diyanet ile umreye gittiğini, bank …..da 2008 yılında hesap açtırdığını, bütün işlemlerini bu bankadan yaptığını, kimsenin talimatıyla para yatırmadığını, savcılıkta her ne kadar paranın babasının sattığı arsadan kaynaklandığını söylese de; 30 bin liralık miktarın kız kardeşinden geldiğini, 2013 yılında ev almayı düşündüğünü, 2013 yılının ekim ayında sözleşme yaptığını, daha sonra evi beğenmediğini, ….. İnşaat tarafından hesabına 50 bin lira ve 28 bin lira para yatırdığını, babasının hacizli arsaları olduğu için paranın kendi hesabına yatırıldığını belirterek iddiaları reddetmiştir.

Alınan 10/07/2018 tarihli bilirkişi raporunda sanığın talimat tarihlerine denk gelecek şekilde Bank…..ya para yatırdığına dair dikkat çekici para artışının bulunmadığı yönünde görüş bildirildiği, Bank ….. cevabi yazıları incelendiğinde sanığın 03/10/2008 tarihinde Bank …..’da hesap açtırdığı, talimat tarihlerinden öncede sanığın hesabında para bulundurduğu, hesabında toplamış olduğu yaklaşık 90,000 TL. parayla ev almayı düşündüğü, ….. inşaat isimli şirkete daire bedeli açıklaması ile 02/04/2014 tarihinde 50,000 TL. İle 09/05/2014 tarihinde 27.889 TL. olarak eft yaptığı, daire alımından vazgeçmesi nedeniyle ….. İnşaat tarafından göndermiş olduğu paranın sanığın Bank …..’da bulunan hesabına eft ile tekrardan gönderildiği, sanık savunmaları ile alınan bilirkişi raporu ve Bank ….. hesap hareretlerinin uyumlu olduğu, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğuna ve örgüt liderinin çağrı ve talimatları üzerine Bank ….. isimli bankaya destek olmak amacıyla para yatırdığına dair, sanığın savunmasının aksine herhangi bir delil elde edilemediği ayrıca Mersin Kom Şube Müdürlüğünce çevre araştırma tutanakları irdelendiğinde sanığın ….. kullanıcısı olmadığı, dernek, sendika üyeliği, sgk kaydı ve tepe yönetimiyle irtibatının olmadığı bu nedenlerle Tüm dosya kapsamı itibariyle mevcut delillerin, sanığın örgütün hiyerarşik yapısına organik bir bağ ile dahil olduğuna dair delil olmadığı gibi Bank …..’daki hesap hareketlerinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım kastıyla hareket ettiğini göstermeye yeterli olmadığı, açıklanan nedenlere sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin delil elde edilemediği anlaşıldığından CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine yönelik aşağıda yazılı şekilde karar verme cihetine gidilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

Sanık ….. hakkındaki Mersin 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/10/2018 gün ve 2018/161 Esas 2018/319 Karar sayılı HÜKMÜNÜN CMK’nın 280/2. MADDESİ GEREĞİNCE KALDIRILMASINA,

Sanık …..’ın üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan isnat edilen eylemin sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle CMK 223/2-e maddesi gereğince BERAATİNE,

Sanık kendisini vekil ile temsil ettiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama için maktu vekalet ücreti olan 4.360,00TL ile BAM Dairesinde yapılan yargılama içi……700,00 TL ücreti olmak üzere toplam 6.060,00 TL vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine,

Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına,

Sanık ve sanık müdafiinin yüzüne karşı, BAM Cumhuriyet ….. katılımıyla mütalaaya uygun olarak, CMK’nın 286/1. maddesi uyarınca yüzüne karşı karar verilenler yönünden tefhimden itibaren, tefhim edilemeyen ve tebliği gereken taraflar yönünden ise tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde (temyiz gerekçesi bulunmayan süre tutum dilekçesi verilmesi halinde CMK’nun 295/1 maddesi gereğince gerekçeli karar tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde ) Dairemize gerekçeli bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine beyanda bulunup temyiz dilekçesi mahiyetinde tutanak tutturup hakime onaylatmak suretiyle verilmesi, bir başka İlk Derece Mahkemesi veya Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi aracılığıyla dilekçe gönderilmesi, ilgilinin ceza infaz kurumunda bulunması halinde tutukevi müdürlüğüne beyanda bulunularak veya bu hususta bir dilekçe verilmesi suretiyle Yargıtay İlgili Ceza Dairesi tarafından incelenmek üzere CMK’nın 286. maddesi uyarınca TEMYİZ YOLU açık olmak üzere, 29/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız (8 votes, average: 4,75 out of 5)
Loading...

EA KODLAMASI A5 KODLAMASI BOZMA KARARI

Yargıtay 16. Ceza Dairesi         2019/8890 E.  ,  2021/4181 K.

“İçtihat Metni”

Mahkemesi :Ceza Dairesi

Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
25.07.2016 (…, …)
30.07.2016 (…, …)
21.08.2016 (…, …, …)
Hüküm : 1-) Sanıklar … ve … hakkında; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 53/1-2-3, 58/6-7-9, 62, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet kararlarına yönelik istinaf başvurularının düzeltilerek esastan reddi,
2-) Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 53/1-2-3, 58/6-7-9, 62, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet kararlarına yönelik istinaf başvurularının düzeltilerek esastan reddi,
3-) Sanıklar … ve … hakkında; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 221/4-son, 221/5, 53/1-2-3, 58/6-7-9, 62, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet kararlarına yönelik istinaf başvurularının düzeltilerek esastan reddi,
4-) Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında; CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraat kararlarına yönelik istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddi


Bölge Adliye Mahkemesince sanıklar … ve … hakkında kesin olarak verilen hükümler, 24.10.2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz yolunun açılması üzerine anılan Kanunun eklenen geçici 5. maddesinin 1/f bendinde belirtilen süre içinde temyiz edilmekle;
Ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından; bir kısım sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMK’nın 299. maddesi uyarınca REDDİNE,
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I-) Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;



1-) …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olarak yapılan incelemede;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; … müdafiinin, … müdafilerinin, … müdafiinin, … ve … müdafiinin, … ve … müdafiinin, … müdafiinin, … müdafiinin, … müdafiinin, … müdafiinin, … müdafiinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2-) …, … ve … hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olarak yapılan incelemede;
a-) … hakkında;
aa-) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/970 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle;
ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın, ByLock uygulamasını kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti halinde, ByLock kullanıcısı olduğuna dair delilin atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında, ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme raporunun ilgili birimlerden getirtilmesi, tespit ve değerlendirme raporunun temin edilememesi halinde sanığın teknik olarak bu programı kullandığının tespiti açısından HİS (CGNAT) ve HTS kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması,
bb-) UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında bilgi ve beyan olup olmadığının araştırılması, CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyeceklerinin sorulması ile tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,



b-) … hakkında;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/970 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle;
ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın, ByLock uygulamasını kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti halinde, ByLock kullanıcısı olduğuna dair delilin atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında, istinaf aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme raporunun CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyeceklerinin sorulması ile tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
c-) … hakkında;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/970 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle;
ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın, ByLock uygulamasını kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti halinde, ByLock kullanıcısı olduğuna dair delilin atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında; temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan başka dosya şüphelisi Remzi Uyar’ın aşama beyanlarının getirtilerek mahkemece gerekli görülmesi halinde tanık olarak dinlenmesi ile yine temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan 18.09.2019 tarihli KOM ByLock sorgu tutanağı ile sorgu tutanağında belirtilen ID numarasına ait ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme raporunun getirtilmesi ve sanığın teknik olarak bu programı kullandığının tespiti açısından HİS (CGNAT) ve HTS kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyeceklerinin sorulması ile tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,


Kanuna aykırı olup, … müdafiinin, … müdafiinin ve … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA,
II-) Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanık … hakkında verilen beraat hükmünün sanık müdafii tarafından temyiz edildiği; Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyizinin kapsamının ise sanıklar …, …, … ve …’a yönelik olduğu anlaşılmakla;
1-) … hakkında kurulan beraat hükmüne yönelik olarak yapılan incelemede;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, sanığın beraatine yönelik vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı ancak;
Sanık hakkında CMK’nın 223/2-b maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerekirken, aynı Kanunun 223/2-e maddesi gereğince delil yetersizliğinden beraatine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususun CMK’nın 303/1-c. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan hükmün “XVIII” bölümündeki “yüklenen suçun sanıklar tarafından işlediğinin sabit olmadığı anlaşılmakla, sanıkların müsnet suçtan CMK’nın 223/2-e” ibaresinin çıkarılarak yerine “yüklenen suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle CMK’nın 223/2-b” ibaresinin yazılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-) …, …, … ve … hakkında kurulan beraat hükümlerine yönelik olarak yapılan incelemede;
a-) … hakkında;
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının veri inceleme raporuna göre “EA” olarak kodlanan, Kom Şube Müdürlüğü raporuna göre de mahrem yapı içerisinde vekil olarak görev alan temyize konu sanıklardan olan …’in sohbet grubunda yer alan, tanık beyanlarına göre de Malatya İstihbarat Şube Müdürlüğünde 03.11.2010-16.04.2014 tarihleri aralığında çalışmış olduğu dönemde sohbet toplantılarına katıldığı anlaşılan sanık hakkında Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/168 E. sayılı dosyasında “resmi belgede sahtecilik, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme” suçlarından derdest yargılamanın olduğu anlaşılmakla anılan dosyanın getirtilmesi ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

b-) … hakkında;
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının veri inceleme raporuna göre “EA” olarak kodlanan, KOM Şube Müdürlüğü raporuna göre de mahrem yapı içerisinde vekil olarak görev alan temyize konu sanıklardan olan …’in sohbet grubunda yer alan sanık hakkında gizli tanık Damla’nın soruşturma aşamasında sanığın sohbet sorumlusu olduğu şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmakla; gizli tanığın mahkeme huzurunda dinlenmesi ile UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında bilgi ve beyan olup olmadığının araştırılması, CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyeceklerinin sorulması ile tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
c-) … hakkında;
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının veri inceleme raporuna göre “A5” olarak kodlanan sanık hakkında beyanda bulunduğu anlaşılan başka dosya şüphelisi …’ın aşama beyanlarının getirtilerek mahkeme huzurunda tanık olarak dinlenmesi ile UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında bilgi ve beyan olup olmadığının araştırılması, CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyeceklerinin sorulması ile tüm dosya kapsamının bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
d-) … hakkında;
Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının veri inceleme raporuna göre “A5” olarak kodlanan, tanık beyanlarına göre de 2010 yılı, 2012 yılı, 2013 yılı ve 2014 yılı Nisan ayında sohbet toplantılarına katıldığı anlaşılan sanık hakkında atılı suçtan mahkumiyeti yerine delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304/1. maddesi uyarınca dosyanın Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

CGNAT kayıtları özet veri olması nedeniyle bir iz ve emare niteliğinde olduğundan tek başına kişinin gerçek ByLock kullanıcısı olduğunu göstermeyeceği nedeni ile bozma ve TAHLİYE

3. Ceza Dairesi         2021/5398 E.  ,  2021/9908 K.

“İçtihat Metni”


İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62,
53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyizin sebebine göre dosya incelendi gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 E. 2017/370 K. sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 E. 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle,
ByLock uygulaması programının indirilmesinin, mesajlaşmak/haberleşmek için yeterli olmadığı, öncelikle kayıt esnasında kullanıcının bir kullanıcı adıyla parola üretmesi, mesajlaşma için ise kayıt olan kullanıcılara sistem tarafından otomatik olarak atanan ve kullanıcıya özel olan ID (kimlik) numarasının bilinmesi ve karşı tarafça onaylanması gerektiği, karşılıklı ekleme olmaksızın iletişime geçilme imkanının bulunmadığı;
ByLock iletişim sisteminde bağlantı tarihi, bağlantıyı yapan IP adresi, hangi tarihler arasında kaç kez bağlantı yapıldığı, haberleşmelerin kimlerle gerçekleştirildiği ve içeriğinin ne olduğu tespit edilebildiğinden bağlantı tarihinin, bağlantıyı yapan IP adresinin tespit edilmesi ve hangi tarihler arasında kaç kez bağlanıldığının belirlenmesi, kişinin özel bir iletişim sisteminin bir parçası olduğunun tespiti için yeterli olduğu, haberleşmelerin kimlerle yapıldığı ve içeriğinin ne olduğunun saptanması ise kişinin örgüt içindeki konumunu tespit etmeye yarayacak bilgiler niteliğinde olduğu;
ByLock kullanıcılarının tespitinin ByLock sunucusunda kayıtlı IP adresleri üzerinden yapıldığı, böylece ByLock sunucusunda kaydı olan kullanıcıların User-ID (Kullanıcı No) tespitini ve mesaj içeriklerinin çözümünü şifre ve gruba kayıtlı kişilerin tespitini, bu kişilerin birbirleriyle olan ilişki ve irtibatlarını ortaya koyan ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının sanığın hukuki durumunun belirlenmesi bakımından önemli olduğu;
ByLock kullanıcılarının tespitleri açısından operatörler tarafından tutulan CGNAT (HIS) kayıtları bir çeşit üst veri olduğu, CGNAT kayıtları özet veri olması nedeniyle bir iz ve emare niteliğinde olduğundan tek başına kişinin gerçek ByLock kullanıcısı olduğunu göstermeyeceği, kişilerin iradeleri dışında ByLock sunucularına yönlendirilmiş olma ihtimalinin bulunduğu, nitekim … Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yürütülen ve BTK tarafından yapılan teknik çalışmalar sonucunda iradeleri dışında ByLock sunucularına yönlendirildikleri saptanan 11.480 kişinin tamamının CGNAT kayıtlarının olduğu ve tespit edilen CGNAT kayıtlarına göre ByLock uygulamasının IP’lerine bağlantıya yönlendirildiklerinin belirtildiği;
Kişinin User-ID ve şifrelerinin belirlenememesi ve fakat CGNAT kayıtlarıyla ByLock sunucusuna bağlantı yaptığının tespit edilmesi halinde, kişinin gerçek ByLock kullanıcısı olduğu ihtimalinin yanında User-ID ve şifresi tespit edilemediğinden ByLock sunucularına tuzak yöntemlerle (Morbeyin vb.) yönlendirilmiş olabileceği ihtimalinin de bulunduğu;
Bu nedenle ancak operatör kayıtları ve User-ID eşleştirmesi doğru yapılabilen kişilerin gerçek ByLock kullanıcısı olduklarının kabulü gerekeceğinden, kişinin örgütsel gizliliği sağlamak ve haberleşmek amacıyla ByLock sistemine girdiğinin ve bu sistemi kullandığının,User-ID, şifre ve grup elemanlarını içerir ByLock tespit değerlendirme tutanağı ve CGNAT kayıtlarını içeren belgeler ile kesin olarak kanıtlanmasının zorunlu olduğu hususları gözetilmekle,
Dairemizde temyizen incelenen dosyalarda yazılan müzekkerelere verilen cevaplar nazara alındığında, ayrıca; iş bu dosyada Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen 10.08.2020 tarihli tutanak içeriğine göre; yapılan çalışmalarda sanığın bylock içeriklerine rastlanmadığı ve halen çalışmaların devam ettiğinin bildirildiği anlaşılmakla, ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın, ByLock uygulamasını kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti halinde, ByLock kullanıcısı olduğuna dair delilin suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında; ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının

teminine çalışılıp, bulunması halinde dosyaya getirtilerek duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yalnızca CGNAT kayıtlarına ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosya kapsamındaki delil durumu, hükmolunan ceza miktarı aleyhe temyiz bulunmaması ve sanığın tutuklulukta geçirdiği süre gözönüne alınarak 5271 sayılı CMK’nın 109/3-a maddesi gereğince “Yurt dışına çıkamamak” adli kontrol tedbirinin uygulanması suretiyle sanığın TAHLİYESİNE, başka suçlardan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde DERHAL SALIVERİLMELERİNİN sağlanması için ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.11.2021 tarihinde oybirliği ile karar

MÜDAFİİ OLMAMASI NEDENİ İLE YARGITAY AŞAMASINDA BOZMA

YARGITAY 3. Ceza Dairesi         2021/1474 E.  ,  2021/9759 K.

“İçtihat Metni”


İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.08.2018 tarih ve 2017/136 – 2018/283 sayılı kararı

Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, Silahlı terör örgütüne yardım etme, Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme
27.07.2016 (Sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … için),
01.08.2016 (Sanıklar …, …, …, …, … ,… ve … için),
03.08.2016 (Sanıklar … ve … için)
Hüküm : 1-Sanıklar …, …, …, … ve …’nın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına dair hükümlere yönelik istinaf başvurularının esastan reddi,
2-Sanıklar …, …, …, …, … ve …’nın TCK’nın 220/7. maddesi delaletiyle 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62, 53, 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına dair hükümlere yönelik istinaf başvurularının esastan reddi,
3-Sanıklar …, …, …, … ve …’nın Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine dair hükümlere yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi,
4-Sanıklar …, … ve … hakkında; sanıkların mahkumiyetlerine yönelik İlk Derece Mahkemesi hükümlerinin CMK’nın 303/1-a. maddesi gereğince kaldırılarak, sanıkların CMK’nın 223/2-c, e maddesi uyarınca beraatine dair karar
Temyiz edenler : Sanıklar müdafileri, sanıklar …, … ve … ile Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı

Bölge Adliye Mahkemesince sanıklar …, …, …, …, … ve … yönünden kesin olarak verilen hükümler, 24.10.2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz yolunun açılması üzerine anılan kanunun eklenen geçici 5. maddesinin 1/f bendinde belirtilen süre içinde, diğer sanıklar yönünden ise Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm süresinde temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararların niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık … müdafii ile sanıklar … ve …’ın duruşma taleplerinin ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre;
I-)Sanıklar …, …, … ve … hakkında Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanıklar …, …, …, … ve … hakkında kurulan beraat hükümlerine yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar hakkında yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı, yine haklarında beraat hükmü kurulan sanıklar …, …, …, … ve … ile ilgili olarak ise; örgütle iltisaklı olan Bank Asya’da ki hesap hareketlerinin rutin olması gözetildiğinde, yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçe gösterilerek verilen beraat kararlarında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla sanıklar müdafileri, sanıklar … ve … ile Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davalarının esastan reddiyle beraat ve mahkumiyet hükümlerinin ayrı ayrı ONANMASINA,
II-) Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddine, ancak;
1-) Sanıklar hakkında “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan temel ceza tayin edilirken atıf maddesi olarak TCK’nın 314/3. maddesinin gösterilmemesi,
2-) Sanıklar hakkında belirlenen temel cezanın, suçun niteliği gereği artırılırken artırım oranı doğru yapıldığı halde uygulama maddesinin 3713 sayılı Kanunun 5/1 maddesi yerine 3713 sayılı Kanunun 5 maddesi olarak gösterilmesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine muhalefet edilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu nedenlerle BOZULMASINA, ancak bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmeden CMK’nın 303/1 maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki hükümlerin birinci fıkrasındaki “TCK’nın 220/7. maddesi” ibaresinin çıkartılarak yerine “TCK’nın 314/3 ve 220/7. maddesi” ibaresinin yazılması, yine sanıklar hakkındaki hükümlerin üçüncü fıkrasındaki “5. maddesi” ibaresinin çıkartılarak yerine “5/1. maddesi” ibaresinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
III-)Sanık … hakkında Silahlı terör örgütüne üye olma, sanık … hakkında Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanıklar …, … ve … hakkında kurulan beraat hükümlerine yönelik yapılan temyiz istemlerinin incelemesinde;
1-)Sanıklar … ve … yönünden;
Silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yargılaması yapılan sanıkların, yargılama aşamasında kendilerinin seçtiği bir müdafii bulunmadığı gibi CMK’nın 156. maddesi gereğince re’sen bir müdafii görevlendirilmediği, sanıklara isnat edilen “silahlı terör örgütü üyeliği” suçu için 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2. maddesi ile müsnet suç için uygulanması zorunlu olan TMK’nın 5/1. maddesinin uygulanması sonucunda öngörülen hapis cezasının alt sınırı nazara alınarak, CMK’nın 150. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca haklarında müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğunun anlaşılması karşısında, Anayasanın 36, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddeleri ile teminat altına alınan adil yargılama hakkının ihlali sonucunu doğuracak biçimde, adaletin selameti açısından gerekli olan müdafiinin hukuki yardımından yararlandırılmadan yargılama yapılıp sorgularının tespit edilmek ve hüküm kurulmak suretiyle savunma haklarının kısıtlanması sonucunu doğuracak biçimde CMK’nın 150/3, 188/1 ve 289/1 -a-e maddelerine muhalefet edilmesi,
2-)Sanıklar …, … ve … yönünden;
a-)İlk Derece Mahkemesince TCK’nın 314/3 ve 220/7. maddesi delaletiyle 314/2. maddesi uyarınca silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar hakkında Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılmaksızın yapılan istinaf incelemesi neticesinde CMK’nın 303/1-a maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesinin mahkumiyet hükümlerinin kaldırılarak sanıkların CMK’nın 223/2-c,e maddeleri uyarınca beraatlerine kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Olayla ilgili yasal düzenlemeler şöyledir:
Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma
Madde 280 – (1) Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;
a) İlk Derece Mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (c), (d), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
….
g) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,
Karar verir. 

(2) (Ek: 18/6/2014-6545/77 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya İlk Derece Mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar.

Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi
Madde 303 – (1) Hükme esas olarak saptanan olaylara uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hüküm bozulmuş ise, aşağıdaki hâllerde Yargıtay davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki hukuka aykırılığı da düzeltebilir:
a) Olayın daha ziyade …lanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması gerekirse.
….
Hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi, özü itibariyle uyuşmazlık hakkında maddi ve hukuki yönleri tekrar ele alınarak yeni bir karar verilmesi anlamına geldiğinden bir tür “ıslah”tır.(Yenisey İstinaf ve tekrar Kabulü sh.189,Centel/Zafer Ceza Muhakemesi Hukuku sh 359) Esas itibariyle istinaf kanun yolunda aslolan bozma yerine ıslahtır.Bu şekilde ıslah olunan karar, bir bütün olarak yeni bir karar olmayıp İlk Derece Mahkemesi kararında tespit olunan maddi ve/veya hukuki meseleye ilişkin hataların düzeltilmesi sonucunda ortaya çıkan ve İlk Derece Mahkemesi kararı üzerine bina edilen kısmi bir hükümdür.(Birtek Fatih Ceza Muhakemesinde İstinaf sh.235)
Hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararı, kural olarak İlk Derece Mahkemesi kararı üzerine bina edilen, incelenen kararda kısmi değişiklik yapılarak veya yeni bir hüküm fıkrası eklenerek verilen bir karardır.
Ancak İlk Derece Mahkemesinin hükmü mahkumiyet iken, İstinaf mahkemesi duruşma açılmasına ihtiyaç duymaksızın CMK’nın 303/1-a maddesi gereğince beraat kararı verip hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine kararı vermiş ise bu kararın hüküm niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Bu itibarla CMK’nın 280/1-a,b,c maddesi kapsamında duruşma açılmaksızın verilen istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine ilişkin kararın, maddi vakıanın belerlenmesi bakımından yeni delil ikamesini veya mevcut delillerin yeniden takdir edilmesini gerektirmeyen hallerle sınırlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Doktrinde de, CMK’nın 280/1-a (CMK m. 303/1-a) hükmü uyarınca “olayın daha ziyade …lanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması” gerekçesiyle hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı, bu türden durumlarda duruşma açılması ve bir öğrenme yargılaması yapılması gerekeceği görüşü savunulmaktadır. (Kaymaz Seydi Ceza Muhakemesinde İstinaf sh.132, Balcı/Öztürk Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz sh 165) Yargıtayın CMK’nın 193/2 (ve CMK m. 223/9) hükmünün uygulanmasında derhal beraat kararı verilmesi) bakımından dahi “delil takdiri gereken hallerde” savunma alınmaksızın ve sanık sorguya çekilmeksizin beraat kararı verilemeyeceğini kabul ettiği nazara alındığında CMK’nın 280/1-a hükmü kapsamında duruşma açılmaksızın ve delil takdiri yapılmaksızın sadece dosya üzerinden inceleme yapılarak sanığın savunması alınmaksızın mahkumiyet kararı verilebileceğini kabul etmenin ceza muhakemesinin temel ilkelerine aykırı olacağı izahtan varestedir.(Birtek Fatih Ceza Muhakemesinde İstinaf sh.235)
Şu hale göre istinaf mahkemesi, İlk Derece Mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünü maddi vakıanın sübutu yönünden isabetli bulmakla birlikte, sübutu kabul edilen maddi vakıaya bağlanan hukuki neticenin hatalı olduğunu düşünmekte, mesala eylemin kanunda suç olarak düzenlenmediği ya da suç olmaktan çıkarıldığı kanaatinde ise incelenen hükmün bütünü kaldırılmaksızın sadece hukuki meselenin çözümüne ilişkin mahkumiyet yerine beraat kararı verebilecektir. Yerleşik Yargıtay uygulaması da böyledir.
Bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen mahkumiyet kararlarının istinaf edilmesi üzerine, 5271 sayılı CMK’nın 223/2-c,e maddesi gereğince sanıkların suç kastının bulunduğu hususunda, mahkumiyetlerini gerektirir her türlü şüpheden arındırılmış, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle duruşma açılmaksızın sanıkların beraatine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi,
b-) Silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yargılaması yapılan sanıkların, yargılama aşamasında kendilerinin seçtiği bir müdafii bulunmadığı gibi CMK’nın 156. maddesi gereğince re’sen bir müdafii görevlendirilmediği, sanıklara isnat edilen “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçu için 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2. maddesi ile müsnet suç için uygulanması zorunlu olan TMK’nın 5/1. maddesinin uygulanması sonucunda öngörülen hapis cezasının alt sınırı nazara alınarak, CMK’nın 150. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca haklarında müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğunun anlaşılması karşısında, Anayasanın 36, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddeleri ile teminat altına alınan adil yargılama hakkının ihlali sonucunu doğuracak biçimde, adaletin selameti açısından gerekli olan müdafiinin hukuki yardımından yararlandırılmadan yargılama yapılıp sorgularının tespit edilmek ve hüküm kurulmak suretiyle savunma haklarının kısıtlanması sonucunu doğuracak biçimde CMK’nın 150/3, 188/1 ve 289/1 -a-e maddelerine muhalefet edilmesi,
Kanuna aykırı, sanık … müdafii, sanık … ve Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

BANK ASYA BERAAT BOZMA KARARI 1

3. Ceza Dairesi         2021/1943 E.  ,  2021/9688 K.

“İçtihat Metni”

Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma


Hüküm : 1- Sanık …un CMK’nın 223/2-e ve sanık …’ın 223/2-b gereğince beraatlerine,
2- Sanık …’ın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 53, 58/9, 63,
3- Diğer sanıkların TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63, maddeleri gereğince mahkumiyetlerine dair, sanıklar … ve … yönünden istinaf başvurularının düzeltilerek esastan reddi, diğer sanıklar yönünden istinaf başvurularının esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından; sanıklar …, …, …, …, … ve … müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMK’nın 299. maddesi uyarınca REDDİNE,
A- Sanıklar …ve … yönünden kurulan beraat hükümlerinin incelenmesinde;
Oluş, dosya kapsamı ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, sanıklar hakkında kurulan beraat hükümlerine yönelik tebliğnamedeki bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
Sanık …hakkında, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması; sanık … hakkında ise yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle, beraate ilişkin hükümlerin ONANMASINA,
B- Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … yönünden kurulan mahkumiyet hükümlerinin; sanıklar …, … ve …
…in Bank Asya nezdindeki mutad hesap hareketlerinin, sanık …’ın örgüte müzahir Zaman Gazetesi’ne abone olmasının, sanık …’nin çocuğunu örgütle iltisaklı okula göndermesinin örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği belirlenerek yapılan incelenmesinde;
Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılmaksızın CMK’nın 280/1-a maddesine aykırı olarak, sanıklar … ve … hakkında TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde İlk Derece Mahkemesi hükmüne göre alt sınırdan daha az uzaklaşılarak hüküm kurulması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.
Tüm dosya kapsamı gözetilerek diğer delillerin atılı suçun sübutu için yeterli olduğu görülmekle, sanıklar … ve …’nin ByLock kullanıcıları olduğunu bildiren ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme tutanaklarının dosyaya gelmesi beklenilmeden karar verilmesi sonuca etkili görülmemiştir.
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımın kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar …, …, …, … ve … ile sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
C-Sanıklar …, …, … ve … yönünden kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
1- Sanıklar …, … ve … yönünden;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanarak kesinleşen Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 sayılı kararında “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olduğu”nun kabul edildiği dikkate alınarak;
a. Sanık … yönünden;
Somut olayda sanığın ByLock kullanıcısı olup olmadığının atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında, öncelikle sanık hakkında ByLock tespitinin olup olmadığının belirlenebilmesi için ilgili birimlere yeniden yazılması, tespiti halinde ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının dosyaya getirtilmesi, ayrıca mahkeme kabulüne esas alınan Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin hesap hareketlerini gösterir banka kayıtlarının getirtilmesi, gerekirse bilirkişi incelemesi yapılarak sanığın örgüt liderinin talimatı üzerine ve örgüt yararına katılım hesabı açıp açmadığı, hesaplarında artırma yapıp yapmadığının belirlenmesi, yine UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında sanık hakkında bilgi ve beyan olup olmadığı araştırılarak varsa beyanların aslı veya onaylı suretleri getirtilmesi, gerekirse tanık olarak dinlenilmelerinin sağlanması ve tüm bu delillerin CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b. Sanık … yönünden;
Somut olayda sanığın ByLock kullanıcısı olup olmadığının atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında, öncelikle temyiz aşamasında dosya kapsamına alınan 496317 ID numaralı ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının, gerekirse dosya kapsamında temin edilen başka dosyada yargılanan …isimli sanığın tespit ve değerlendirme tutanağı ile karşılaştırarak CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
c. Sanık … yönünden;
Oluş, mahkeme kabulü ve dosya kapsamı nazara alındığında; sanığın ByLock kullandığı tespit edilen 05455690020 numaralı GSM hattını ilk ifadesinde hakkında Kilis 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkumiyet hükmü kurulan Osman Öner isimli şahsa vermek amacıyla çıkarttığını söylemesi karşısında, söz konusu hattı kullanıp kullanmadığının tespiti amacıyla öncelikle hatta ilişkin baz dökümlerini içerir HTS kayıtlarının getirtilmesi ve bu kayıtlara ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılarak bu hattın sanık tarafından kullanılıp kullanılmadığının ve CGNAT bilgileri ile uyumlu olup olmadığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi, yine Osman Öner’e ait yargılandığı dosyadan iddianame, aşama beyanları ve mahkeme gerekçeli kararı getirtilerek, gerekirse ifadesine başvurulduktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken yetersiz belgelere dayanarak eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Sanık … yönünden;
Suç tarihi itibariyle örgütsel bağını ortaya koyan herhangi bir kod adı veya örgütsel iletişim ağı kullandığı saptanamayan, kendi savunmasında da örgütün görünen yüzü ortaya çıktıktan sonra sohbetlere gitmediğini, bağlantısını kestiğini söyleyen sanık hakkında, 2013 yılı sonrasında sohbetlere devam ettiğinin her türlü delil veya tanık ifadeleriyle saptanamaması karşısında öncelikle şahsına ait ve kabule esas alınan Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin hesap dökümlerinin getirtilmesi, gerekirse kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak örgüt liderinin talimatı ve örgüt yararına katılım hesabı açıp açmadığı, hesabında artırım yapıp yapmadığının tespit edilmesi, savunmasında kredi çekmek için Eylül 2014’te hesap açtığını beyan etmesi karşısında sanığın kredi başvurusu olup olmadığı da gözetilerek örgüt liderinin talimatı üzerine ve örgüte yarar sağlamak amacıyla Bank Asya’da katılım hesabı açtığının belirlenmesi halinde sanığın dosya kapsamına yansıyan eylemlerinin örgüte yardım suçunu oluşturacağı, şayet örgütle iltisaklı Bank Asya’daki hesap hareketlerinin rutin olması durumunda ise; örgütün görünen yüzü ortaya çıktıktan sonra örgütle hiyerarşik bağ yapısına girdiğine dair dosyaya yansıyan süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren eylemleri bulunmayan sanığın beraati yerine mahkumiyetine yönelik yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmekle, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebepten dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



ARDIŞIK ARAMA BOZMA KARARI

3. Ceza Dairesi         2021/5305 E.  ,  2021/9769 K.

“İçtihat Metni”


İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.08.2019 tarih ve 2017/100 – 2019/399 sayılı kararı

Katılanlar : Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi,
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, Kamu kurum ve kuruluşları zararına dolandırıcılık ve Resmi belgede sahtecilik
21.03.2017 (Sanıklar …, … ve … için),
13.06.2017 (Sanık … için),
II) Resmi belgede sahtecilik ve Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçu yönünden; 5271 sayılı Kanunun 232/2-c maddesi gereğince verilen kararın niteliği dikkate alınarak yazılmamıştır
Hüküm : I)Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3-5/1, TCK’nın 62/1, 53/1-2-3, 58/9, 63. maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi,
II)Resmi belgede sahtecilik ve Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan; CMK’nın 223/2-a-b. maddeleri uyarınca beraatine ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar ile bu kararın katılan kurum vekillerinin temyizi üzerine, temyizi kabil olmadığı gerekçesi ile temyiz talebinin 5271 sayılı CMK’nın 286/2-a maddesi gereğince reddine ilişkin ek karar
Temyiz edenler : Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … müdafileri, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, katılanlar Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ve … vekilleri

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Hükmolunan cezanın süresine göre şartları bulunmadığından sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık …’in duruşmalı inceleme isteminin CMK’nın 299. maddesi uyarınca REDDİNE,
I- Sanık … yönünde Silahlı terör örgütüne üye olma, Resmi belgede sahtecilik ve Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçuna ilişkin katılanlar Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ve … vekillerinin temyiz talebinin CMK’nın 296/1 maddesi gereğince reddine dair ek karara yönelik temyiz istemi üzerine yapılan incelemede;
Katılan … Başkanlığının atılı tüm suçlar yönünden; katılan … Hazinesinin ise Silahlı terör örgütüne üye olma ve Resmi belgede sahtecilik suçları yönünden suçtan doğrudan doğruya zarar görmediği ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmadığı nazara alındığında katılan vekillerinin davaya katılmasına ilişkin verilen karar hukuki değerden yoksun olup hükmü temyiz yetkisi vermediğinden, Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçuna yönelik … vekilinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı CMK’nın 286/2-g maddesi gereğince kesin olup, temyizi kabil kararlardan olmaması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen 30.11.2020 tarihli temyiz talebinin reddine dair karar usul ve kanuna uygun bulunduğundan, katılan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ve … vekillerinin anılan 30.11.2020 tarihli ek karara karşı yaptığı başvurunun reddi ile redde ilişkin ek kararın ONANMASINA,
II- Silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … müdafileri, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii temyiz talebinin incelenmesinde;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Katılan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi vekilinin, sanık … dışındaki sanıklar hakkında Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan aleyhine bir talebinin olmadığı ve 21.12.2020 tarihli ek kararın temyizi ile sadece … yönünden temyize geldiği anlaşılmakla tebliğnamedeki iade düşüncesine iştirak edilmemiştir.
A- Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, … yönünden,
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar …, …, …, …, …, …, …, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA,
B- Sanıklar …, … ve … yönünden,
Ayrıntıları Dairemizin 06.11.2019 tarih ve…sayılı kararında açıklandığı üzere; bir asker şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olduğunun kabulü gerektiğinden;

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; HTS kayıtlarına göre sanık …’ın ankesörlü telefonlarla/sabit hatlardan kendi rütbesindeki asker şahıslarla 5 ardışık 5 tekil olarak arandığı, sanık …’ın ankesörlü telefonlarla/sabit hatlardan kendi rütbesindeki asker şahıslarla 13 ardışık 20 tekil olarak arandığı, sanık …’in ankesörlü telefonlarla/sabit hatlardan kendi rütbesindeki asker şahıslarla 10 ardışık 79 tekil olarak arandığı, yine HTS verileri inceleme tutanağında ismi geçen askeri personeller hakkında aynı terör örgütüne mensup oldukları gerekçesiyle soruşturma işlemlerine başlanarak davalar açıldığı anlaşılmakla ankesörlü aramaya ilişkin HTS kayıtları ve tüm dosya kapsamına göre, yerel mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığından,
Yapılan yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık … müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA,
C- Sanık … yönünden,
Ayrıntıları ve hukuki mahiyeti Dairemizin 13.11.2019 tarih ve… Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere;
Asker bir şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, “her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olacağı”, hususu gözetildiğinde;
Öncelikle dosyaya hükümden sonra gönderildiği anlaşılan …’in evinde yapılan aramada ele geçirilen dijital materyale dair analiz raporu ve ekleri ile sanık … hakkında aleyhe beyanlar içeren … isimli şahsın ifadelerinin CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanıklar ve müdafilerine okunarak diyeceklerinin sorulması, ayrıca sanığın görev yaptığı yerlerin tespiti ile ilgili yerlere yazı yazılmak suretiyle, görev yaptığı yerler itibariyle haklarında ankesör veya sabit hatlardan periyodik ya da ardışık aramalarının olduğuna yönelik herhangi bir kayıt, soruşturma veya kovuşturmanın olup olmadığının saptanması, varsa buna ilişkin bilgi ve belgelerin getirtilmesi yine sanık ile birlikte ardışık arandığı tespit edilen şahıslar var ise bu şahıslarla ilgili herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığı belirlendikten sonra şahısların tüm aşama ifadelerinin getirtilerek

gerekirse tanık olarak dinlenmelerinin sağlanması, en sonunda ise UYAP’ta oluşturulan örgütlü suçlar bilgi bankasında araştırma yapılarak sanıklar ile ilgili herhangi bir beyan olup olmadığının tespiti ile tüm bu bilgi ve belgelerin CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık … müdafine okunup değerlendirildikten sonra sanığın hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma neticesinde yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … 3. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için…Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ARDIŞIK ( ANKESÖR) ARAMA BOZMA KARARI

3. Ceza Dairesi         2021/2379 E.  ,  2021/9901 K.

“İçtihat Metni”

Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.10.2019 tarih ve 2019/114 – 2019/340 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63 maddeleri gereğince kurulan mahkumiyet hükmüne ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, yasal şartları oluşmadığından CMK’nın 299. maddesi gereğince REDDİ,
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ayrıntıları ve hukuki mahiyeti Dairemizin 13.11.2019 tarih ve 2018/5526 Esas – 2019/6842 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere;
Asker bir şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, “her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olacağı”, hususu gözetildiğinde;
1-Sanıklar ile birlikte İstanbul ilinde ardışık arandığı belirtilen ve haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçundan devam eden soruşturma veya kovuşturmalar bulunan şahışlardan bir kısmına ilişkin belgelerin Mahkemesince dosya içerisine getirtildiği, bu kapsamda olan ve hakkında başlatılan soruşturma veya açılan dava dosyalarında bulunan ifade ve tutanakların gönderilmesine ilişkin olarak yazı yazılmayan veya daha önce yazı yazılıp da cevabı dönmeyenlerin evraklarının temini ile sanıklar hakkında temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan Türkiye geneli HTS/büfe analiz raporları da nazara alınıp bu kapsamda ardışık aranan başkaca şahısların olup olmadığının tespiti ile şahısların tüm aşama ifadelerinin getirtilerek tanık olarak dinlenmeleri de sağlanıp sanıklar ile ilgili herhangi bir beyanlarının bulunup bulunmadığını belirlenmesi, yine sanıklardan … ile ardışık olarak arandığı tespit edilen itirafçı …’ın etkin pişmanlık kapsamındaki ifadesinde kendisini sabit hatlardan arayan mahrem imamların … kod adlı… ile … kod adlı .. olduğunun anlaşıldığı şahışlara ilişkin olarak yapılan soruşturmaların akıbetlerinin araştırılarak dosyalarının suretlerinin getirtilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenilmeleri ayrıca sanıklardan …’in ile ardışık olarak arandığı tespit edilen itirafçı …’in, etkin pişmanlık ifadesinde, kendisine yapılan ankesörlü aramanın örgüt imamları tarafından yapılıp toplantıya çağrıldığını beyan etmesi ve kendisini arayan kişilerin gerçek kimliklerini de tespit ettiğinin anlaşılması karşısında, …’in beyanlarındaki … isimli şahsa ilişkin olarak yapılan soruşturmanın akıbetlinin araştırılarak dosyalarının suretlerinin getirtilmesi ardışık arama tarihlerinde sanıkların mekan itibarıyla o mahalde bulunmadıklarına dair savunmalarının doğruluğu da tesbite çalışıp, tüm bu belgelerin ve temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan Türkiye geneli HTS/Büfe analiz raporlarının CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanıklar ve müdafiilerine okunup değerlendirildikten sonra sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma neticesinde yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Sanık … hakkında, ayrıca …’in beyanlarının suçun sübutu açısından ehemmiyet arzeder nitelikte olması nazara alındığında; öncelikle duruşmada yahut CMK’nın 180/5 maddesi gereğince tanığın SEGBİS ile hazır edilerek beyanlarının bizzat mahkeme tarafından alınması, sanık ve müdafiine soru sorma hakkı tanındıktan ve soruşturma aşamasındaki beyanları ile çelişki olması halinde çelişki giderildikten sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık … ve sanıklar müdafilerinin, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık …’in üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, verilen ceza miktarı, bozma nedenleri ve tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alındığında tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Etkin pişmanlık kurumunun amacına, hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun adil bir indirim yapılmaması nedeni ile bozma

YARGITAY

  1. Ceza Dairesi

Esas Yıl/No: 2021/1253

Karar Yıl/No: 2021/9660

Karar tarihi: 20.10.2021

YARGITAY KARARI

YARGITAY KARARI

Mahkemesi :Ceza Dairesi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;

Sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren, sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, hakkında tayin olunan cezanın süresi itibariyle yasal şartları oluşmadığından CMK’nın 299. maddesi gereğince REDDİNE,

Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre yapılan temyiz incelemesi sonunda dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Tebliğ ve temyiz tarihleri itibariyle sanık … müdafiinin temyiz talebinin süresinde olduğu belirlendiğinden tebliğnamedeki ret isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanıklardan …’ün çocuklarını örgüte müzahir okula göndermesinin ve sanıkların Zaman gazetesi aboneliklerinin örgütsel bir faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği kabul olunarak yapılan değerlendirme sonucunda;

I-Sanık … yönünden yapılan temyiz incelemesinde;

Terör örgütünü yönetme suçu ilgili yasal düzenlemeler şöyledir:

5237 sayılı TCK

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma

Madde 220- (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

Silâhlı örgüt

Madde 314- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.

3713 sayılı TMK

Terör örgütleri

Madde 7 – (Değişik: 29/6/2006-5532/6 md.)

Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.

I-Suçla korunan hukuki değer: Devletin Anayasal düzeni, bu düzene hakim olan ilkeler, devletin birliği ve ülke bütünlüğünün korunması suretiyle kamu güven ve huzuru temin edilerek bireyin Anayasada güvence altına alınan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı korunmasıdır.

II-Suçun maddi unsurları:

a-Suçun faili: T.C. Vatandaşı olan ya da olmayan herkes olabilir.

b-Suçun mağduru: Demokratik bir toplumda temel hak ve hürriyetleri güvence altına alınmış olarak barış içinde yaşama hakkı olan her bir bireydir.

c-Fiil-Tipik eylem: TCK’nın 314/1 maddesinde tahdidi olarak belirtilen, Devletin anayasal düzenine, birliğine ve ülke bütünlüğüne karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütü yönetmektir. Böyle bir örgüt, 3713 sayılı Kanunun 3.maddesi gereğince terör örgütüdür. Aynı nedenle suç, mutlak terör suçlarındandır.

Örgütü yönetmekten bahsedebilmek için öncelikle TCK’nın 220. maddesinde öngörülen şartlarla birlikte, amaç-saik, yöntem ve elverişlilik kriterleri itibariyle de terör örgütü vasfını haiz bir örgütün bulunması gerekir.

Doktrin ve yerleşik uygulamalara göre;

Terör örgütünü yönetmek örgüt hiyerarşisinin çeşitli basamaklarında örgütün amaçlarına ve yöntemlerine uygun biçimde örgüt faaliyetlerini sevk ve idare etmek olarak tanımlanabilir. Yönetici suç ortaklığına komuta eden ve örgütün kurallarını gösteren kişidir. (Simeone I ReatiAssociativi,op.cit.s 257 aktaran Turinay Faruk Terör Amaçlı Örgütlenme Suçu sh.269)

Suç veya terör örgütünü yönetmek; onu sevk ve idare etmek, kısmen veya tamamen, bölgesel, yerel veya genel olarak yönetip yönlendirmek, hiyerarşik yapıya ve varsa işbölümüne uygun olarak emir ve talimat vermek, bunların yerine getirilmesini bekleyip denetlemek, gerekli olduğunda da emrine veya örgütün talimatlarına riayet etmelerini cezalandırmaktadır. Kişinin somut olayda yönetme kudretine, sevk ve idare yeteneğine fiilen sahip olup olmadığına bakılmalıdır(Şen E.-Eryıldız S.Suç Örgütü sh.107).

Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında; harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.

Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.

Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.

Örgüt yöneticileri, hiyerarşik açıdan emir ve talimat vermeye yetkili olduğu mensupların, örgütün amaçları doğrultusunda işledikleri suçlardan dolaylı fail olarak sorumludurlar (TCK 220/5m.), (Dairenin 18.07.2017 tarih, 2016/7162 – 2017/4786 sayılı kararından).

Failin örgüt yöneticisi olup olmadığı, örgütün organizasyon yapısı, hiyerarşisi ve kişilere verilen görevlerin önemi esas alınmak suretiyle belirlenecektir(Baltacı Vahit Terör Suçları ve Yargılaması sh.183). Bu tespitte belirleyici olan, failin örgüt hiyerarşisi içindeki sıfatı değil ve fakat yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır. Zira gerek kanun koyucunun aynı cezai yaptırımı öngörerek örgüt yöneticiliğini, örgüt kurma fiili ile aynı ağırlıkta bir ihlal olarak görmesi, gerek mülga 765 sayılı TCK’nın 168 maddesinde yer alan, “silahlı çetede amirliği ve kumandayı haiz olmak” ve 141. maddesindeki, “cemiyetlerin faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare etmek” kavramları ile mer’i 3713 sayılı Kanunun 7/1 maddesinde yer verilen “örgütün faaliyetlerini düzenleyenlerin de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılacağına” dair kavramlar gerekse örgütle kurulan “organik bağın” sonucu olarak her seviyede belli ölçüde talimat alma-verme, astları yönetme olgusunun, örgütlü suçların doğasında mündemiç bulunması birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilikten maksadın hiyerarşik yapının belli seviyede üst katlarını ifade ettiğini kabul etmek gerekir. Bu görüş Yüksek Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarında da benimsenmiştir. Nitekim silahlı terör örgütlerinin kırsalda faaliyet gösteren tim, manga, bölük sorumluları ile faaliyet yoğunluğu bulunmayan kimi il sorumluları örgüt yöneticisi olarak değil, örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır.

TCK m. 220/1’de düzenlenen örgütü yönetme suçu niteliği gereği devamlılık gerektirdiğinden, mütemadi bir suçtur.

III-Suçun manevi unsuru: Suç işlemek üzere kurulmuş bir örgütü yönetme saikine dayanan doğrudan kastla işlenebilen bir suçtur. Bu suç olası kast ile işlenemez. Suç örgütünün varlığı için suç işlemek amacının açık bir şekilde ortaya konulmuş olması gerekir. Bir oluşumun çekirdeğini oluşturan kişiler suç işlemek amacıyla hareket etmekle birlikte, oluşumun içinde yer alan fakat bu amaçtan habersiz olan kişiler, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte üye olmaktan veya bu örgütü yönetmekten sorumlu tutulamazlar. (Özgenç, Suç Örgütleri sh.21,22) Bu halde sorumluluk, TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen “hata” kurumuna göre çözüme kavuşturulmalıdır (Dairenin 18.07.2017 tarih, 2016/7162-2017/4786 sayılı kararından).

IV-Hukuka Aykırılık; Kişi hak ve hürriyetlerinden hiç birisinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağına dair Anayasanın 14. maddesinde de açıkça vurgulandığı üzere, bu suç herhangi bir hukuka uygunluk sebebi kapsamında işlenemez. Hiç bir devlet, hiç kimseye birliği ve ülke bütünlüğünü, anayasal düzenini bozacak bir hukuk düzeni kurmaz.

V-Konunun FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü bakımından değerlendirilmesi:

Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 16-956 sayılı Kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin 24.04.2017 tarih 2015/3- 2017/3 sayılı kararında açıklandığı üzere FETÖ’nün dikey yapılanması şöyledir;

Örgütün sorumlu yöneticisi “imam” olarak isimlendirilir. Hiyerarşi içerisinde yer alan örgütün yöneticisi, raporları toplayan ve emirleri veren kişidir. Kainat imamı, kıta imamı, ülke imamı, bölge imamı, şehir imamı, semt ve mahalle imamı, kurum imamı gibi bir çok değişik pozisyonu vardır.

Örgütün lideri, mensuplarınca kainat imamı, mehdi, mesih olarak kabul edilmektedir. Kainat imamına bağlı olarak üst kurullar örgütün birimlerini yönetmekte faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu kurullar “istişare kurulu”, “mollalar”, “tayin heyeti” ve “özel hizmet” birimleridir.

Örgütün yurt içi yapılanmasında ise, “Türkiye imamı”, “bölge imamları”, “il imamları”, “küçük il ve bölge imamları”, “ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” şeklinde hiyerarşik bir yapı izlenmekte ve örgüt tabana yayılmaktadır.

Türkiye’den sorumlu imama, beş bölge imamı, onlara da bu beş bölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir, büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüş olup, her semte ayrı bir imam atanmaktadır. Semt imamlarının altında ise semte bağlı ışık evlerinin imamları yer almaktadır.

Bunun yanı sıra kamuda, bakanlıklar ve taşra teşkilatı, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri alanlarında faaliyet gösteren kurumlara da örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.

…’in 1999 yılında ABD’ye gitmesinden sonra Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin sorumluluk Türkiye imamına geçmiştir. Ülke içerisindeki faaliyetler ülke imamına bağlı olarak yürütülmekte ve yapılan faaliyetler kurye aracılığıyla ya da doğrudan irtibata geçilerek …’e aktarılarak onayı istenmektedir.

Örgütün bir nev’i omurgasını oluşturan ve günümüz itibariyle elde ettiği konumu kazandıran özel hizmet birim imamları, örgüt ve lideri …’in en çok önem verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet, mülkiye, TSK, MİT, Milli Eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır. Hizmet birimlerinde gizliliğe çok önem verilerek hücre tipi yapılanmaya gidilmiştir. Örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan mensubunu tanımaktadır.

Bir hücre evi ya da en küçük örgüt biriminin sorumlusu erkekler için “abi”, kadınlar için “abla”dır. Abilik örgütte hocalık makamıdır. Hiyerarşiye göre üst tabaka belirler ve görevine son verir.Üyeler abiye itaat etmek mecburiyetindedir. Lider ve abilerin alttakiler tarafından seçimi söz konusu olmaz ve onaylamalarına da gerek yoktur. Abilik dokunulmazdır. Buna karşın kadınlar örgütün içerisinde hiçbir zaman üst düzey yönetici olamazlar.

Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hakim ve önder … olup, örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi kainat imamı, kutsal insan, Mesih, mehdi, hoca efendi gibi sıfatlarla anılmaktadır.

Kainat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir. Örgüte her hafta sesini İnternet üzerinden duyurmaktadır. Örgüt mensuplarının topladığı bütün bilgi ve belgeler de onda toplanır.

Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.

Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet, katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, …, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.

Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir;

-Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.

-İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.

-Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.

-Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.

-Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.

-Altıncı Kat, Has Tabaka: … ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.

-Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.

Yedi katmanın en üstünde “Sözde … Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.

Şu hale göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri … ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, “Türkiye imamı” ve “bölge imamlarının”, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez.

Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Örgütün anlatılan yapılanması çerçevesinde, “örgüt mensupları ve örgütsel faaliyetler bakımından yoğunluk içermeyen ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” gibi ilk üç katman mensuplarının ise örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.

Sanık … hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçu yönünden yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; örgütün Şanlıurfa il imam yardımcığından sonra Mardin İl imamı olarak görev alan sanık …’nın, örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin süre, önem ve yoğunluğu da gözetildiğinde örgüt yöneticisi olarak kabulünde bir isabetsizlik bulunmamakla;

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık … müdafinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA,

II- Sanık … ve … yönünden yapılan temyiz incelemesinde;

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Sanık … yönünden, atılı suçun vasfının tayini açısından

belirleyici nitelikte olması karşısında, temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan, başka dosya şüphelisi …’un aşama beyanlarının aslı veya onaylı suretlerinin getirtilerek, CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada okunup, gerektiğinde tanık olarak dinlenmesinden sonra, sanık ve müdafisine diyecekleri sorularak, yargılamaya devamla bir hüküm kurulması gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Sanık … yönünden, soruşturma ve kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirterek bu kapsamda örgütteki kaldığı süre, örgütsel faaliyet ve örgüt mensupları ile ilgili örgütsel konum ve faaliyetlerine uygun ifade veren ve anlatımlarda bulunduğu anlaşılan sanık hakkında verdiği bilgiler, bilgilerin niteliği, faydalılık derecesi ve etkin pişmanlıkta bulunduğu aşama nazara alınarak TCK’nın 314/2 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca tayin olunan cezada, üçte birden dörtte üçe kadar indirim öngören TCK’nın 221/4-2. maddesi gereğince; etkin pişmanlık kurumunun amacına, hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun adil bir indirim yapılması gerekirken yetersiz gerekçe ve uygulama ile fazla cezaya hükmedilmesi,

3-Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61/1. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca; sanıklar hakkında suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak, hakkaniyete uygun bir ceza tayini gerekirken, temel cezanın belirlenmesinde suçun unsurlarının teşdit sebebi olarak kabul edilmesi suretiyle TCK’nın 61/3 maddesine aykırı davranılması,

4-Kabul ve uygulamaya göre;

Sanık … hakkında belirlenen sonuç cezanın “6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası” yerine hesap hatası sonucu “5 yıl 22 ay 15 gün hapis cezası” olarak ve sanık … hakkında belirlenen sonuç cezanın ” 3 yıl 5 ay 7 gün hapis cezası” yerine hesap hatası sonucu ” 2 yıl 17 ay 7 gün hapis cezası” olarak yazılması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi,

Kanuna aykırı, sanık … müdafii ve sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebepten dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Şanlıurfa 5.Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3.Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri

FETÖ kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişimin gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise; kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün “Mahrem Yapısı” içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan asker şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
1-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10’a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10’a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
2-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
3-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.


4-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
5-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
6-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
7-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
8-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
9-99’a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99 ‘a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması.
-100’e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100’e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması.
10-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar halinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem İmamların; kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin(öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte; “bazı Mahrem İmamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da” sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
“Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüz yüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan(ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği”,
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock, Eagle vb. gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişide Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerinde denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı Kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya Kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının; arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda, aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının; mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan MAHREM İMAMLAR tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın, askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı ilgisiz ve alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasının amaçlandığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmalar/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden bir aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından, sorumlu bulunan gruplarla ilgili grup içerisinde bulunan tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile işyerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda, “birebir sorumluluk” esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK Yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, ancak istisnai durumların olabileceği, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve sözde tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği, redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde “10”, “100” veya “99” rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş haliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şeklinde yapılan aramaların; örgütün “gizlilik” ve “deşifre olmama” kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği, sonucuna varılmıştır.

Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!