Sağlık Hukuku Avukatı

Kişilerin kendi sağlığı ve vücudunun kontrolünü elinde bulundurması kendisinin rızası olmadan herhangi bir tıbbi müdahaleye veya herhangi bir deneysel müdahaleye tabi olmamasına sağlık hakkı denir. Kişilerin sahip olduğu bu sağlık hakkının korunması ve bu haklardan yararlanması sağlık hakkı ile ilgili olan hizmetlerin düzenlenmesi önleyici sağlık hizmetleri birey ve toplumun korunması birey ve bireyin sağlık hizmeti almış olduğu sağlık kuruluşları arasındaki ilişki gibi durumların hak sorumluluk ve yükümlülüklerini düzenleyen hukuk dalına sağlık hukuku denir. Sağlık hukuku toplum içerisindeki bireylerin sağlık bakım ve benzeri hizmetlerden yararlanma haklarını kişilerin bu sağlık bakım hizmetlerinin düzenlenmesi bununla ilgili olarak önleyici sağlık hizmetlerinin sağlanması sağlık hukukunun uğraş alanına girer. Sağlık hukuku ile ilgili olan uyuşmazlıklarla Sağlık Hukuku Avukatları ilgilenir. Aydın sağlık hukuku avukatı olarak hukuk büromuzla iletişime geçerek sağlık ve tıp hukuku alanında detaylı bilgi alabilirsiniz.

Sağlık hakkı tüm dünyada kişileri sağlanması gereken bir haktır. Bununla birlikte sağlık hakkı insan hakları evrensel bildirgesi içerisinde yer almaktadır. İnsan hakları evrensel bildirgesi içerisindeki hükümlere göre sağlık hakkı her kişinin gerek kendisinin gerekse ailesi için mesken yiyecek giyim tıbbi bakım gerekli olan sosyal hizmetler dâhil olmak Üzere bu kişilerin sağlığı ve refahını sağlayacak uygun bir yaşam seviyesinde ve sakatlık ihtiyarlık dulluk hastalık işsizlik ya da geçim imkânlarının iradesi dışarısında bırakılmasına neden olan diğer durumlarda korunması sağlayacak hakkı vardır.

Sağlık hakkının evrensel boyutunun yanı sıra ülkemizde de sağlık hakkı ile ilgili birçok düzenleme yer almaktadır. Bununla birlikte sağlık hakkı anayasal bir haktır. Temel haklarımızın yer aldığı anayasa içerisinde sağlık hakkına yer verilmiştir. Sağlık hukuku avukatı Aydın için de bizden destek alabilirsiniz.

Anayasada yer alan sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması başlığı altındaki 56. madde içerisinde sağlık hakkı ile ilgili olan hükümlere yer verilmiştir. Bu hükümlere göre her kişi sağlıklı ve dengeli bir çevre içerisinde yaşama hakkına sahip olmaktadır.  Çevreyi geliştirmek çevre sağlığının korunmasını sağlamak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve devlet içerisinde yaşayan vatandaşların ödevidir. Devlet her kişinin yaşamını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesine olanak sağlamak insani ve maddi güçteki tasarruflarda bulunarak verimi arttırarak işbirliğini gerçekleştirme amacıyla sağlık kuruluşlarını tekelden planlayıp hizmet verilmesini düzenler. Devlet üzerine düşen bu görevi kamu kesimlerinde ve özel kesimlerinde Yer alan sağlık kurumları ve sosyal kurumlardan yararlanarak ve onları denetleyerek yerine getirir. Yani devletin görevini yerine getirmek amacıyla com kesimlerindeki özel kesimlerdeki sağlık ve Sosyal kurumlardan yararlanması mümkündür. Bununla birlikte devlet yararlanmış oldu kamu ve özel kesimlerinde sağlık ve sosyal kurumların denetlenmesinde kendisi yapar. Sağlık hizmetlerinin yaygın Bir şekilde yerine getirilmesi amacıyla kanunun içerisinde genel sağlık sigortası kurulması mümkündür.

Toplum sağlığının korunmasının sağlanması ve bu amaçla gerekli önlemlerin alınması ve bu önlemlerin uygulanması bununla birlikte önlemlerinin uygulanmasını sağlayacak görev ve yetkilerini yaptırımların düzenlenmesi kamu sağlığı açısından önem teşkil eder. Kamu sağlığın korunması görevi devlete aittir. Devlet vatandaşların sağlıklarını korumak amacıyla gerekli önlemleri ve tedbirleri alma bununla birlikte gerekli olan düzenlemeleri yapma yükümlülüğü altındadır. Devletin sağlanmış olduğu bu hizmet Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların denetimleri altında genel ve ortak gereksinimlerini karşılamak kamu yararı veya çıkarını sağlamak amacıyla yapılmış olan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerden oluşur. Anayasamızda da yer alan kamu sağlığı ayrı yasalar içerisinde de korunmaktadır. Özel kanunlar içerisinde de kamu sağlığı ile ilgili olarak özel düzenlemelere yer verilmiştir. Bu özel kanunlar içerisinde en eski kanun umumi Hıfzıssıhha kanunudur. Bu kanun ile genel olarak toplum içerisinde bulaşıcı hastalıklardan toplumun korunması ve toplum için sağlık bilgisi kurallarının oluşturulması Toplum içerisinde yer alan hastalıkların erken teşhisinin yapılması ve kişilerin erkenden tedaviye alınması için alınması gereken tedbirler bu yasa ile düzenlenmiştir.

Sağlık hukukunda bilinmesi gereken bazı kavramlar vardır. Bu kavramlar sıklıkla karşımıza çıkan ve sağlık hukukunda yer bulmuş kavramlardır. Tıbbi müdahale, komplikasyon endikasyon malpraktis sağlık hukuku içerisinde bilinmesi gereken kavramlar arasında yer alır.

Sağlık hukuku avukatı arayışınız varsa tıp hukuku alanında detaylı hizmet veren avukatlık büromuzla iletişime geçebilirsiniz.

Aydın’da Sağlık Hukuku Avukatı: Tıbbi Uyuşmazlıklarda Uzman Hukuki Destek

Sağlık sektörü, insan hayatı üzerinde doğrudan etkisi olan kritik bir alandır. Bu sektörde yaşanan hukuki sorunlar, hem hastalar hem de sağlık profesyonelleri için büyük önem taşır. İzmir’de, bu tür sorunların çözümünde sağlık hukuku avukatı desteği büyük önem arz eder. İşte Aydın sağlık hukuku avukatı hakkında bilmeniz gerekenler.

Sağlık Hukuku Avukatı Nedir?

Sağlık hukuku avukatı, tıbbi uygulamalardan doğan hukuki uyuşmazlıkları çözmekle görevli olan ve bu alanda uzmanlaşmış bir avukattır. Bu avukatlar, hastaneler, doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları ile hastalar arasında yaşanan hukuki anlaşmazlıkları ele alır. Sağlık hukuku avukatı, Aydın’ daki sağlık hukuku davalarında uzmanlaşmış olup, bölgedeki yargı süreçlerine hakimdir.

Aydın Sağlık Hukuku Avukatı Hizmetleri

Aydın sağlık hukuku avukatı, müvekkillerine geniş bir yelpazede hizmet sunar. Bu hizmetler arasında tıbbi hatalar, malpraktis davaları, hasta hakları ihlalleri, sağlık çalışanlarının hakları ve sağlık hizmetleriyle ilgili sözleşme ihtilafları yer alır. Sağlık hukuku avukatları, müvekkillerinin haklarını korumak için gerekli tüm hukuki süreçleri titizlikle yönetir.

Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise, doktor ve hastane sorumlu tutulmamalıdır.”

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı
davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi
üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı, yüzündeki gülümseme çizgi ve kırışıklıkların giderilmesi için 1999 yılı Haziran ayında davalı
kliniğe başvurduğunu, davalı doktor Hande tarafından yüzüne tam olarak ne olduğu bilinmeyen bir
dolgu malzemesi enjekte edildiğini, yüzünde çeşitli reaksiyonlar oluştuğunu, davalı doktorun
iyileştirme vaadi ile müdahalelerde bulunduğunu, her seferinde durumunun daha da kötüleştiğini,
yüzünde kalıcı yumru kütleler, çöküntüler ve morluklar oluştuğunu, uzmanların bir daha iyileşme ve
cerrahi müdahale ile dahi iyileşme şansı olmadığını bildirdiklerini, davalı doktorun özensiz ve kusurlu
davranışları sonucu ortaya çıkan zarardan davalıların sorumlu olduklarını ileri sürerek çektiği elem ve
ıstırabın karşılığı 200.000,00 YTL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte
davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, 12.05.1999 tarihinde kliniğe gelen davacının burun kenarında oluşan çizgileri azaltmak
amacıyla enjeksiyonla kozmetik tedavi yapılmasını istediğini, çok basit ve sık uygulanan bir yöntemle
burun kenarlarına new-fill denen bir dolgu maddesinin enjekte edildiğini, iki seans uygulamadan sonra
davacının İtalya’ya yerleşmesi nedeniyle bir daha görmediklerini, kusurları bulunmadığını savunarak
davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davacının yüzünde oluşan yumruların, Adli Tıp Kurumu ve Tabip Odası Onur Kurulu
raporlarına göre bir komplikasyon sonucu oluştuğunun anlaşıldığı, işin kötü yapılması veya kötü
malzeme kullanımı söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı
tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini
bulmak ve uygulamak HUMK’nın 76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Davacı, yüzündeki
kırışıkların giderilmesi için davalı doktorun yaptığı müdahalenin özensiz ve kusurlu olması nedeniyle
kalıcı zararlara yol açtığı iddiası ile manevi tazminat istemişlerdir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi
olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (BK m. 386-390). Vekil, vekalet görevine konu işi
görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için
gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan
zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin
kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile
sorumludur (BK m. 321/1). O nedenle davacının tedavisini üstlenen hastane ve doktorların meslek
alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor
ve hastane, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu
tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz
biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde
dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve
bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim
yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve
davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş
gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek
hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK’nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca, vekaleti
gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç
değişmemiş ise, doktor ve hastane sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olaya bakıldığında, davacının yüzündeki kırışıkları gidermek için davalı klinik ve doktora
başvurduğu, davalı doktorun davacının yüzüne fill-new adlı dolgu malzemesi enjekte ettiği, sonuçta
davacının yüzünde giderilmesi mümkün olmayan hasar oluştuğu, taraflar arasında ihtilaflı değildir.
Çözümlenmesi gereken husus, davalının üstlendiği tedaviyi yaparken özen borcunu yerine getirip
getirmediğidir. Dosya içerisinde bulunan raporlarda davacının yüzünde oluşan hasarın nedeni, yabancı
cisim reaksiyonu olarak bildirilmiştir. 22.12.2006 tarihli Adli Tıp Raporunda, enjeksiyon işleminin ve
daha sonra gelişen deri altı yabancı cisim reaksiyonu sonrası uygulanan kortikosteroid tedavisi
işleminin günümüz tıp kurallarına ve kozmetik cerrahisi tekniğine uygun bir işlem olduğu, daha sonra
yüz bölgesinde gelişen lezyonların, bu işlem sonrası nadir gelişen komplikasyonlardan olduğu
bildirilmiş ise de, davalının bu işlemi yapmadan önce davacıya işlemin muhtemel komplikasyonları
hakkında bilgi verip vermediği, riskleri anlatıp anlatmadığı, özetle aydınlatılmış rıza alınıp alınmadığı
konusunda bir inceleme yapılmamıştır. Davalı doktor, davacının şikayeti üzerine Onur Kurulu’nda
verdiği 23.09.2005 tarihli ifadesinde, davacıya yapılacak işlemin ayrıntılarını anlattığını, dolgu
malzemesinin doğal bir madde olduğunu söylediğini, ancak her maddenin alerji yapma riski
bulunduğunu, nadir de olsa bir komplikasyon oluşursa tedavi edilebileceğini anlattığını, ancak bu
hususları kayıt altına almadığını, o zamanlar onama belgesi alınmadığını bildirmiştir. Davalı, davacıyı
müdahalenin komplikasyonları konusunda aydınlattığını yazılı belge ile ispat edemediği gibi,
beyanında geçen komplikasyon oluştuğu halde tedavisinin de mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında davalı doktorun, davacıyı aydınlatma borcunu yerine getirip
getirmediği tartışılmamıştır. Eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulamaz. O halde,
mahkemece yukarıda açıklanan hususlarla ilgili olarak varsa taraf delillerini topladıktan sonra
davalının aydınlatılmış onam alma yükümlüğünü yerine getirip getirmediği, giderek kusuru bulunup
bulunmadığı yönünde inceleme yapılmak üzere, dosyanın tomar halinde üniversitelerden seçilecek
konusunda uzman bilirkişilere teslimi ile taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine açık, ayrıntılı ve
gerekçeli rapor tanzim edilmesinin istenmesi, bundan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar
verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve
yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın temyiz eden davacı yararına
BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 18.09.2008 gününde oybirliği
ile karar verildi.

GÖREVDEN AYRILABİLİR KİŞİSEL KUSUR

Dava, doktor hatası sonucu desteğin ölümü nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken verdikleri zararlar nedeniyle açılacak davaların idare aleyhine açılması gerekir. Ancak idare aleyhine dava açılabilmesi, eylemin hizmet kusurundan kaynaklanması şartına bağlıdır.
Somut olayda ise, kişisel kusurlara dayanılmıştır. Bu durumda mahkemece, idarenin hizmet kusuru dışında, davalı gerçek kişilerin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurları olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 29.03.2006 Tarih, E.2006/4-86 K.2006/111sayılı kararı.

Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!