HABERLEŞME ARAÇLARININ DİNLEMEYE ALINMASI NEDİR?

Haberleşme araçlarının dinlemeye alınması, bir ceza olayı nedeniyle, her türlü haberleşme aracı ile yapılan konuşmanın, kanuni şartlar gerçekleştiğince, yetkili
makamlar tarafından dinlenmesi ve kayda alınmasıdır. Bu konu bugün elkoyma içinde mütalaa edilmektedir. Haberleşme olanaklarının hızla yayıldığı bir dönemde,
haberleşme araçları arasına katılan bütün araçlar aynı kapsamda mütalaa edilmektedir. Bu çerçevede telefon, teleks, telefaks, telsiz yoluyla haberleşmeler, el koymanın bu türüne konu olabilecektir. Yukarıda sayılan haberleşme araçları, bir olayın yargılanması ile ilgili delil kaynağı olmak niteliğini taşıdığında, ceza yargılaması alanında bunlardan faydalanılacaktır. Ancak bu noktada öteki yargılama
önlemlerinde olduğu gibi, elkoymanın bu türünde dahi, gerçeğin ortaya çıkarılması ile kişiye tanınan hak ve özgürlüklerin birlikte mütalaa edilmesi ve bu çerçevede
bir değerlendirmenin yapılması gerekecektir. Bu değerlendirme en iyi biçimde yasa koyucu tarafından Anayasada yer alan kurallar ve öteki yasal düzenlemelerin göz önünde bulundurulması ile yapılabilecektir. Birazdan üzerinde durulacağı gibi, ülkemizde haberleşme araçlarının dinlemeye alınması konusunda son yıllarda özel yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bunun yapılması bir zorunluluktur. Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette failin belirlenememesi veya delil elde etme olanağının bulunmaması halinde, maddenin uygulanmasının mümkün olmasıdır. Madde bu niteliğiyle, yedek bir normdur. Delillere ve sanıklara başka yol ve yöntemlerle ulaşılabildiğinde, bu madde uygulanamaz. Somut bir olayda yapılan yargılamada, başka yol ve yöntemlerle, yukarıda sıraladığım sonuçlara ulaşıldığı
ortaya konulduğunda, bu madde uygulanarak elde edilen tüm sonuçlar hukuken geçersiz olur. Bunlar, hukuka aykırı olarak elde edilen deliller olarak kabul edilmek
gerekir. Bunlar yargılamada kullanılamaz. Bu önlem, niteliği yönünden haberleşme özgürlüğüne getirilen ağır bir sınırlamadır. Bu nedenle çok hassas uygulanmak zorundadır. Bu hükmün de yedeklik niteliği dikkatten kaçırılmamalıdır.
Maddede, önlemin uygulanmasının ancak sayılan suçlarda mümkün olması, belirttiğim hususların göz önünde bulundurulmasının sonucudur. Böyle bir listenin
yasada yer alması bence uygun bir çözümdür.

ZORLA GETİRME NE DEMEKTİR?

Bir yargıç kararıyla, sanık ve tanıkların özgürlüklerinin kolluk tarafından sınırlandırılarak, bu kişilerin çağıran makama götürülmesidir.
Zorla getirme bir yargılama önlemi olarak özgürlüğü sınırlandırır. Bu bakımdan Anayasa gereğince yargıç kararına dayanmalıdır. Bu önlemin amacı, kendisini
çağıran makam önüne kendi rızası ile gelmeyenleri, kolluk gücüyle getirmektir. Bu nedenle de zorla getirme gerçekleştiğinde, sona erer. Örneğin bir tanık zorla
getirilip beyanda bulunduğunda, serbest kalır. Zorla getirme, bir müzekkere ile gerçekleşir. Buna zorla getirme müzekkeresi denir. Uygulamada ve yasada buna aynı ad verilmektedir. Bu müzekkere sanık ya da tanığın bulunduğu yerdeki kolluk makamlarına hitap eder. Bunda, getirilmesi istenen kişinin kimliği, eşkali (tanınmasını kolaylaştıracak olan özellikler), sanıksa kendisine yüklenen suç ve tanıksa niçin zorla getirildiği yazılmak gerekir. Ayrıca bu müzekkerenin bir suretinin kişiye verilmesi şarttır. Zorla getirme müzekkeresi günlü ya da günsüz olabilir.
Günsüz olduğunda, hemen yerine getirilir ve kolluk istenen kişiyi hemen çağıran makama götürür. Günlü zorla getirmelerde de, sanığın özgürlüğünün kısıtlanması, zamanında çağıran makamda hazır bulunacak biçimde ayarlanmak gerekir. Yasa bunu, zorla getirmenin, getirme için haklı bir zamanda başlaması ve işlemin sonuna kadar sürmesi biçiminde açıklamıştır. CMK’da zorla getirme kurallarının tanık, bilirkişi, mağdur ve şikayetçi için de uygulanması öngörülmektedir. Uygulamada çekilen sıkıntıları dikkate alan bir değişikliktir; dosyaların sürüncemede kalmasını
Önleyecektir. Bilirkişiler hakkında 1985 yılına kadar zorla getirme durumu uygulanmazken, yasada 1985’de yapılan değişiklikle, bilirkişiler hakkında tanıklara ilişkin hükümlerin uygulanacağının açıklanmış oluşu, bilirkişilerin de zorla getirileceği sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Uygulamada bugün zorla getirme kurumu yasadaki görüntüsünden ve amacından saptırılmıştır. Özellikle büyük yerleşim yerlerinde, kolluk bir sanık ya da tanıkla ilgili zorla getirme müzekkeresini aldığında, bu kişiye bunu tebliğ etmekte, çağıran makama gitmesini, gittiğini ve çağrıya uyduğunu belgelemek ve ispatlamak bakımından, kendisine verilen belgeyi mahkeme kaleminde mühürletmesini istemektedir. Bu belge o kişi tarafından kolluğa geri getirildiğinde, işlemin hukuka uygun yapıldığı varsayılmaktadır.

YAKALAMA NEDİR?

Yakalama, suç şüphesi altında olan kişilerin özgürlüklerinin, henüz bir yargıç tarafından verilmiş tutuklama kararı olmadan önce sınırlandırılmasıdır.
Yakalama da öteki ceza yargılaması önlemleri gibi, ceza yargılamasının ve yargılama önlemlerinin amacına sahiptir. Ayrıca yakalama tutuklamayı mümkün kılmak için başvurulan bir önlem olduğundan, bununla yakın ilgisi vardır ve bunun aracı durumundadır. Yakalama yargıç kararına dayanmadığından, gerek Anayasada gerek yasada çok sıkı koşullara tabi tutulmuştur. Anayasa, yakalamanın ancak suçüstü durumlarında ve gecikmesinde tehlike olan durumlarda mümkün olduğunu belirtmiştir. Zaten yakalama kavramı suçüstü kavramı ile iç içe bir kavramdır, çünkü yakalama dendiği zaman suçüstü akla gelir. Bunun bir sonucu olarak, öteki yargılama önlemlerinde görülmeyen bir durum yakalama bakımından ortaya çıkar. Bu da kişilerin de bu önlemi uygulayabilmeleri, yani suç şüphesi içinde olan kişileri yakalayabilmeleridir. Bir başka deyişle, suçüstü durumlarda kişiler de şüphelileri
Yakalayabileceklerdir. Yakalamada yargıç kararı olmadığından, yakalanan kişinin durumu güvenceli değildir. Yakalanan kişi gözaltına (nezaret) alınır. Bu, kişinin kolluğun gözetim ve denetimi altında bulunması demektir. Gerek Anayasalar ve gerek yasalar, kişilerin özgürlüklerinin yargıç kararıyla sınırlandırılmasını, kısıtlanmasını temel ilke olarak benimsediklerinden, gözaltında tutulma süreleri daima kısa tutulmuş ve yakalanmış kişilerin en kısa sürede yargıç önüne çıkarılmaları gereği düzenlenmiştir. Hatta denebilir ki, bir hukuk düzeninde yakalanan kişilerin gözaltında tutulma sürelerinin kısa ya da uzun oluşuna göre, bu devlette kişilerin hak ve özgürlüklerine verilen değer anlaşılır. Yakalanan kişi yargıç önüne çıkarıldığında, yargıç bu kişinin ya tutuklanmasına ya da salıverilmesine karar
verir.

YURTDIŞINA ÇIKMA YASAĞI NEDİR?

Yurt dışına çıkma yasağı, CMK ile getirilen adli kontrol kurumu içinde mütalaa edilmiştir. Hakim ya da mahkeme, hakkında tutuklama koşulları ve nedenleri gerçekleşmiş olan şüpheli ya da sanıklar hakkında adli kontrol kararı verebilmektedir. Bu yetkiyi savcı kullanamaz, çünkü yasada bu konuda yetkilendirilmemiştir. Yurt dışı yasağı da adli kontrol önleminin türlerinden biridir ve bu rejime tabidir. Yurt dışı yasağı incelenirken Pasaport Yasasının üzerinde durulmalıdır. Bu yasada, yurtdışına çıkmaları mahkemelerce yasaklananlara pasaport verilmeyeceği belirtilmektedir. CMK, Pasaport Yasasının ilgili maddesini yürürlükten kaldırmamıştır. Bu nedenle CMK ile Pasaport Yasası birlikte uygulanmalıdır. Bu durumda, Hakim ya da mahkeme yurtdışına çıkma önlemine adli
kontrol kapsamında karar verdiğinde, sonuç bir müzekkere ile kolluk makamlarına bildirilmeli, bu kişiye pasaport verilmemeli ya da daha önce almış olduğu pasaporta el konulmalıdır. Yurt dışına çıkma yasağına ilişkin kayıtlar bugün bilgisayar düzeninde tutulmaktadır. Bunun sonucu olarak bu yasaklar bilgisayara işlenmektedir. Yasak kaldırıldığında, bu kayıtların polis tarafından tutulan bilgisayar kayıtlarından düşülmesi şarttır. Bu konuda uygulamada bazen aksaklıklar yaşanmaktadır.

ADLİ KONTROL NE DEMEKTİR?

Adli kontrol, CMK’nın getirdiği bir kurumdur; niteliği açısından bir yargılama önlemidir. Temel amacı, tutuklamanın ağır sonuçlarını ortadan kaldırmaktır.
Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir. Adli kontrol, ceza yargılaması hukukumuza yeni giren bir kurumdur. Bu kurumun hukuki niteliği, tutuklamanın bir türevi olmasıdır. Bunun anlamı şudur: Tutuklamanın koşullarının ve nedenlerinin gerçekleştiği hallerde, yargıç tutuklama kararı vermeyecek, fakat sanığın adli kontrol altına alınmasına karar verecektir. Adli kontrol, sanığın yasada sıralanan yükümlülüklerden birine ya da birden çoğuna (yurt dışına çıkma yasağı; yargıcın belirleyeceği yerlere, belirli zamanlarda başvurmak v.b.) tabi tutulmasıdır.
Maddede, bu kararı verecek olan yargıca geniş bir skala içinde seçenekler sunulmuştur. Yargıç, olayın oluşu, sanığa yüklenen suç ve delilleri gibi hususları dikkate alarak, adli kontrol kararında sanığın tabi olacağı yükümlülük/yükümlülükleri belirtecektir.
Adli kontrol kapsamındaki yükümlülükleri yargıç değiştirmek hakkına sahiptir. Önemli olan husus, bu yükümlülükler altına konulan sanığın yargılamada gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olması ve sonuçta verilecek olan hükmün kağıt üzerinde kalmasını önlemektir.
Dikkat edilmek gerekir ki, adli kontrol altına alınan sanık, kendisine yüklenen yükümlülükleri gereği gibi, eksiksiz olarak yerine getirmediği takdirde, yargıç bu
kararın geri alınmasına ve sanığın tutuklanmasına karar verecektir.

TUTUKLAMA (TUTUKLULUK) SÜREYLE SINIRLI MIDIR?

Bu konuda ilk söylenmesi gereken husus şudur:
Tutukluluk süresinden söz edildiği zaman, şüpheli hakkında tutuklama kararı verilmiş, kişi hakkında tutuklama kararı uygulanmış ve bir tutukevine konulmuş
olması söz konusudur. Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. Uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafinin görüşleri alındıktan sonra verilir. Ancak millet ve devlete karşı suçlarda, devletin güvenliğine karşı suçlarda, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarda, milli savunmaya karşı suçlarda, devlet sırlarına karşı suçlar ile casuslukta,
tutukluluk süresi soruşturma evresinde, en çok bir yıl altı aydır. Bu sure, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.

TUTUKLAMANIN TEMEL İLKELERİ NELERDİR?

Tutuklamanın temel şartı, kişinin suçu işlediği konusunda kuvvetli suç şüphesinin varlığıdır. Suç şüphesinin kuvvetini deliller belirler. Deliller ne denli güçlü olursa, suç şüphesi de o kadar güçlü olur. Bu husus her olayın özelliğine göre değişir.
Tutuklama kararı için CMK’da belirli nedenler öngörülmüştür. Bunlar, kaçma şüphesi ve delilleri karartma (delile ulaşmayı önleme ya da delili bozma) olarak belirtilir. Tutuklama kararı verilebilmesi için CMK’da belirli suçlar sayılmıştır. Bunlara “katalog suçlar” denilir. Katalog aslında yasada sayılan suçların listesidir. Bu suçların varlığı halinde, kaçma şüphesi var sayılır. Bu listede yer alan suçlar önemli suçlardır, çünkü bu suçların cezaları ağırdır.

TUTUKLAMA KARARINI KİM VERİR?

Tutuklama kararını Hakim verir. Bunun istisnası yoktur. Bu Hakim soruşturma aşamasında(kamu davası açılmadan önceki evre) Sul Ceza Hakimidir.
Son soruşturmada tutuklama kararını mahkeme verir. Mahkeme Asliye Ceza mahkemesi ise, yargıç bu mahkemede görev yapan Hakimdir.
Son soruşturma bir Ağır Ceza Mahkemesinde (ACM) yapılıyorsa, kararı mahkeme verir. ACM, bir başkan iki üyeden kuruludur. Tutuklama kararı bu mahkemede oy birliğiyle verilebileceği gibi, oy çokluğuyla da verilebilir.
Kanun yolu aşamasında istinaf ya da temyiz kanun yolunda, istinaf yargılaması Bölge Adliye Mahkemesinde yapıldığı için bu mahkemece verilir. Tutuklama kararı
bu mahkemede oybirliğiyle verilebileceği gibi, oy çokluğuyla da verilebilir.
Temyiz yargılaması Yargıtayda yapılır. Dosyanın incelendiği dairede (Yargıtayın bölümleri böyle anılır) yukarıdaki ilkeye göre verilir.

TUTUKLAMA NEDİR?

Tutuklama, bir yargıç kararıyla anayasada ve yasada belirtilen koşulların gerçekleşmesi ile, bir kişinin henüz suçluluğu hakkında kesin karar verilmeden önce, özgürlüğünün kaldırılmasıdır. Tutuklama kişi özgürlüğünü en ağır biçimde sınırlandıran bir önlem olması nedeniyle, ancak yargıç kararıyla uygulanır. Türk hukukunda bunun istisnası yoktur. Başka bir makam ya da kişi tutuklama kararı veremez.
Hakkında tutuklama kararı verilen kişi ele geçirilir ve tutuk evi adı verilen ve genellikle cezaevlerinin bir bölümü olarak yapılan yerlerde tutulur. Hakkında tutuklama kararı verilen kişiye “tutuklu”, bu kişinin içinde bulunduğu hukuki duruma da “tutukluluk” denir. Anayasamız 19 uncu maddesinde tutuklamanın ancak
yargıç kararıyla mümkün olduğunu belirtmekte ve kavramı daha da yakından ele alarak tutuklama nedenlerinden ve hakkında tutuklama kararı verilen kişilerin yargıç önüne çıkarılmalarından da söz etmekte ve bu konuda ilkeleri belirtmektedir. Anayasanın bu denli kurallar koyması, kişinin hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasının, ceza yargılaması amacıyla bile olsa, güvence altına almak istemesi olarak nitelenebilir. Tutuklamanın ağır bir önlem olması, buna ancak zaruri
durumlarda başvurmayı zorunlu kılar. Bu nedenle bu noktada “orantılılık” ilkesi hatırlanmalıdır. Bu bakımdan tutuklamanın amaçlarına başka önlemlerin uygulanmasıyla ulaşılabilecek olan durumlarda, tutuklama önlemi uygulanmamalıdır.
Tutuklama koşulları anayasalarda ve yasalarda belirtildikten sonra, yargıca tutuklama kararı vermek mecburiyeti yüklenirse, tutuklamanın mecburiliğinden söz edilir. Aksine tutuklama koşulları gerçekleşmiş olmasına karşın, yine de son takdirin yargıca bırakıldığı durumlarda, tutuklamanın ihtiyari olduğu söylenir. Tutuklama bir ceza yargılaması önlemi olarak hem gerçeği bulmaya yardım eden ve hem de kararların uygulanmasını sağlamayı hedef alan bir önlemdir.
Bu bakımdan tutuklamanın üç amacı vardır: Birinci amaç, sanığın yargılama sırasında el altında bulunmasını sağlamaktır. Sanığın kaçmasının mümkün olduğunu gösteren kuvvetli olguların bulunduğu durumlarda, tutuklama yapıldığında, bu amaç ön plana çıkmıştır.
İkinci amaç ceza yargılaması organlarının yargılama konusu olayı ve buna ilişkin olguları sağlıklı biçimde saptamalarını sağlamaktır. Sanık “delilleri karartma” (Türk ve Alman ceza yargılaması hukuku öğretisinde, “delilleri karartma” olarak adlandırılan bu kavram yasada belirli haller sayılarak formüle edilmiştir.
Tutuklamanın üçüncü amacı, cezanın yerine getirilmesini sağlamaktır. Verilen karar kağıt üzerinde kalacak olduktan sonra, yargılamaya gerek yoktur.
Bunun önüne geçmek için sanık tutuklandığında, üçüncü amaca ulaşmak istenmiş olur. Tutuklama ile ilgili bir başka sorun da, bir sanık hakkında tutuklama kararının her eylem için ayrı ayrı verilip verilmeyeceğidir. Özellikle tutuklama kararının uygulandığı ve sanığın tutukevine konulduğu durumlarda, buna gerek olmayabileceği akla gelebilir. Fakat kanımızca sanığın her eylemi için ayrı tutuklama
kararı verilmesi pratik amaçlara uygundur. Sanık hakkında verilmiş olan bir tutuklama kararı kaldırıldığında ya da sanık beraat ettiğinde, bir başka suçtan tutuklu olup olmadığının bilinmesi yerinde olur. Hatta sanık bir suçundan ötürü cezasını çekmekte olsa bile, yine de bir başka suçtan ötürü tutuklama kararı verilmelidir. Uygulamada bu sonuç göz önünde bulundurularak işlem yapılmaktadır.

1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız (Oylama Yapılmadı)
Loading...

İSTİHKAK DAVASI (BORÇLU TARAFINDAN AÇILAN)

Kendisine istihkak talebinde bulunmak imkanı verilmemiş olan üçüncü şahıs, haczedilen şey hakkında veya satılıp da bedeli henüz alacaklıya verilmemişse bedeli hakkında, hacze ıttıla tarihinden itibaren yedi gün içinde, tetkik merciinde istihkak davası açabilir. Aksi takdirde aynı takipte bu iddiayı ileri sürmek hakkını kaybeder. Bu halde davacının talebi üzerine merci hakimi takibin talik edilip edilmemesi hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 96 ve 97. madde hükümleri çerçevesinde acele karar vermeye mecburdur. Bu karar diğer taraf dinlenmeksizin de

verilebilir.

Haciz, icra takibinin yapıldığı yerde konulmuş ise üçüncü kişi veya alacaklı yanca istihkak davası icra takibinin yapıldığı yerde açılabilir.

Haciz, takip icra dairesinin talimatı üzerine (istinabe yolu ile) başka bir icra dairesine konulmuş ise üçüncü kişi veya alacaklı yanca istihkak davası hacizli malın bulunduğu yerde açılabilir.

Üçüncü kişi veya alacaklı yanca istihkak davası, yasada ayrıca öngörülmüş olmadıkça, davalının ikametgahı mahkemesinde açılabilir. (Taşınmazlara ilişkin istihkak davası ile iflastaki istihkak davası istisnalara örnek olarak sayılabilir.)

Haczi uygulayan talimat icra dairesinin bulunduğu yer ile hacizli malın bulunduğu yer, hatta takip yerinin ayrı ayrı olması halinde yalnız üçüncü kişi tarafından istihkak davası hacizli malın bulunduğu yerde açılabilir.

İstihkak davası neticelenmeden mahcuz mal paraya çevrilmiş bulunursa merci hakimi işbu bedelin yargılama neticesine kadar ödenmemesi veya teminat karşılığında veya halin icabına göre teminatsız derhal alacaklıya verilmesi hususunda ayrıca karar verir. Mal satılıp bedeli alacaklıya ödenmişse istihkak davası değil, borçluya karşı sebepsiz zenginleşme davası açılabilir.

İstihkak davasına genel hükümler çerçevesinde ve basit yargılama usulüne göre bakılır.

Mahcuz eşya ile ilgili olarak icra memuruna dermeyan edilen iddiada üçüncü şahıs ve borçlunun birleşmeleri alacaklıya müessir değildir. Üçüncü şahsın bu iddiasını ispat etmesi lazımdır. Ancak üçüncü şahsın mahcuz eşyanın kendisinin mülkü veya kendisine merhun olduğu hakkındaki iddiasının borçlu tarafından kabulü kendi aleyhine delil teşkil eder ve ileride bu ikrara aykırı hiçbir iddiada bulunamaz.

Bir menkul malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların menkul malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer.

İstihkak davacısı malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle mükelleftir. İstihkak davasında ispat bakımından herhangi bir delil sınırlaması bulunmamaktadır. Hakim yemin teklif edebileceği gibi tanık da dinleyebilir ve delilleri serbestçe takdir eder.

İstihkak davası üzerine takibin talikine karar verilip de neticede dava reddolunursa alacaklının alacağından bu dava dolayısıyla istifası geciken miktarın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere davacıdan tazminat alınmasına hükmolunur.

Davanın reddi hakkındaki karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran istihkak davacısı icra dairesinden 36 ncı maddeye göre süre isteyebilir.

İstihkak davası sabit olur ve istihkak iddiasına karşı itiraz eden alacaklı veya borçlunun kötü niyeti tahakkuk ederse haczolunan malın değerinin yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere itiraz edenden tazminat alınmasına asıl dava ile birlikte hükmolunur.

Koca aleyhine yapılmış bir hacizde karı şahsi malları üzerindeki haklarını kendisi takip edebilir.

İstihkak davasına karşı haczi yaptıran alacaklı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 11 inci babı hükümlerine dayanarak ve geçici veya kesin aciz belgesi ibrazına mecbur olmaksızın mütekabilen iptal davası açabilir.

İstihkak davaları süratle ve diğer davalardan önce görülerek karara bağlanır.

İstihkak davası sonucunda verilen kararlar kesin hüküm teşkil eder. Dava devam ederken haciz kalkarsa dava konusuz kalır. Verilen kararlar temyiz edilebilir. Borçlunun itiraz etmemesi nedeniyle davalı tarafta gösterilmemesi halinde hüküm onun hakkında kesin hüküm oluşturmaz.

Dava reddedilirse haciz kesinleşir. Daha önce haczin ertelenmesine karar verilmişse davacı aleyhine tazminata hükmedilir. Bu tazminata karar verilmesi için talepte bulunulması gerekmez.

Dava kabul edilirse mal üçüncü kişinin hakkı saklı kalmak kaydıyla haczolunur. Mülkiyet hakkı varsa haciz kalkar ve yüzde onbeş tazminata hükmolunur. Haksız hacizden doğan gerçek zararların tazmini genel hükümler çerçevesinde istenebilir

Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!