İşten mi Çıkarıldınız? İşe İade Hakkınız Var Mı? İşe İade Koşulları Nelerdir?

4857 Sayılı İş Kanunu, iş güvencesi hükümleri ile işveren tarafından yapılan sözleşmenin sona erdirilmesi serbestisini kaldırmıştır. İş sözleşmesinin feshinin geçerli olmasını yasada belirlenen nedenlere bağlamış, feshin geçersiz yapılması halinde işçiye işe geri dönmeyi talep etme hakkı ve işçinin boşta geçirdiği süreye ilişkin olarak en Çok dört aya kadar ücretin Ödenmesi imkanını tanımıştır. İş güvencesi kapsamında açılan işe iade davası sonucunda iş sözleşmesinin feshinin geçersizliği mahkeme tarafından hükmedilerek işçinin bir ay içerisinde yeniden işe başlatması zorunlu hale getirilmiştir. İşçinin işe başvurusu sonucu, işveren işçiyi bir ay içerisinde işe başlatmaz ise, işçiye en Çok sekiz aylık ücreti tutarında işe başlatmama tazminatını da işveren Ödemekle yükümlü olur.

İşe İade Davası AÇabilmek İÇin Gerekli Olan Koşullar 
  1. 1.  Belirsiz Süreli İş SÖzleşmesi ile Çalışıyor Olmak 

İş Kanunu’na göre iş sözleşmesi belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi şeklinde olabilmektedir. Bu ikili ayrım sözleşmenin sona ermesi halinde Önem arz etmektedir. Onun dışında kural olarak Çalışma koşulları açısından her iki sözleşme arasında farklılık bulunmamaktadır. İş Kanunu’nun 11. Maddesinde belirtildiği üzere, iş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı durumlarda sözleşme belirsiz süreli sayılır.

Kural olarak belirli süreli iş sözleşmesinde, taraflarca belirlenen süre sonunda iş sözleşmesi kendiliğinden sona ereceğinden İş Kanunu’nda belirli süreli Çalışan işçilerin işe iade davası açma hakkı bulunmamaktadır. 

Ancak İş Kanunu’nda belirli süreli iş sözleşmesinin esaslı bir neden olmadıkça birden fazla kez üst üste yapılması yasaklanmış, bunun olması halinde iş sözleşmesinin başından itibaren belirsiz süreli kabul edileceği belirtilmiştir. Böyle bir durumda da işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. 

  1. 2.  İş SÖzleşmesinin İşveren Tarafından Feshedilmesi 

İş sözleşmesinin işveren tarafından sona erdirilmesi halinde işe iade davası açılabilmektedir. İşçi tarafından yapılan fesihlerde, işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmamaktadır. 

  1. 3. İşyerinde en az 30 İşÇi Çalışması 

İşe iade davası açmak isteyen işçinin ayrıldığı işyerinde en az 30 işçi Çalışıyor olmalıdır. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde Çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde Çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir.

  1. 4. İşçinin en az 6 Aylık Kıdeminin Olması 

İşe iade davası açılabilmesi için bir diğer koşul da işçinin işyerinde en az 6 aylık kıdeminin olmasıdır. Bu süreden daha az bir zaman diliminde Çalışmış olan işçi bu korumadan yararlanamayacaktır. 6 aylık kıdem hesaplanırken İş Kanunu’nun “Çalışma süresinden sayılan haller” başlıklı 66. maddesindeki süreler dikkate alınacaktır. Altı aylık kıdem, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilmelidir. Yer altı işlerinde Çalışan işçilerde kıdem şartı aranmaz.

  1. 5.  İş SÖzleşmesinin Feshinin GeÇerli bir Sebebe Dayanmaması 

İşçi ancak işveren tarafından yapılan feshin geçerli bir nedene dayanmaması halinde işe iade davası açabilecektir. İş Kanunu’nun 18. maddesinde Özellikle aşağıda yazılı hususlar geçersiz fesih nedeni olarak sayılmıştır. Yani aşağıdaki hallerde, iş sözleşmesi geçersiz feshedilmiş sayılır.

  • Sendika üyeliği veya Çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile Çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak. 
  • İşyeri sendika temsilciliği yapmak. 
  • Mevzuattan veya sÖzleşmeden doğan haklarını takip veya yükümlülüklerini yerine getirmek için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak. 
  • Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler. 
  • İş Kanunu’nun 74. maddede ÖngÖrülen ve kadın işÇilerin Çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek. 
  • Hastalık veya kaza nedeniyle İş Kanunu’nun 25. maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde ÖngÖrülen bekleme süresinde işe geÇici devamsızlık. 
  1. 6.  İşveren Vekili Olmamak 

İş Kanunu’nun 2. maddesinde işveren vekili, “işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde gÖrev alan kimseler” olarak tanımlanmıştır.

İş Kanunu’nun 18. Maddesinin son fıkrası gereğince; işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten Çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri işe iade davası açamayacaklardır.

Dava AÇma Süresi 

İş sözleşmesi feshedilen işçi, geçersiz olduğunu düşündüğü fesih bildiriminin tebliğinden itibaren bir ay içinde, İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri aracılığıyla, işe iade talebiyle arabulucuya başvurmak zorundadır. Bu süre içinde işçi müracaat etmediği takdirde, hak düşürücü süre olması sebebiyle, işçi işe iade edilme hakkını kaybedecektir. İşverenin ihbar Öneli fesih bildirimi yapması durumunda; ihbar süresi sonundan itibaren değil, fesih bildiriminin işçiye tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde arabulucuya müracaat edilmelidir. 

İşe İade Davasında İspat Yükü 

İş sözleşmesinin feshinin geçerli bir nedenle yapıldığını ispat etmekle yükümlü olan taraf işverendir. Eğer işçi feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ediyor ise bu durumda ispat yükü işçi de olacaktır. 

Fesih Bildirimin Şekli ve İÇeriği 

Haklı sebeple de olsa iş akdini fesheden işveren bu açıklamasını işçiye ulaştırmakla yükümlüdür. İş Kanunu’nun 19. maddesine gÖre işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde yazılı şekle uyulmalı ve fesih sebebinin açık ve kesin olarak belirtilmesi gerekmektedir. Fesih bildiriminin yazılı ve gerekçeli olması işçinin işe iade davası açması durumunda ispat kolaylığı sağlamaktadır. 

İşçinin Savunmasının Alınmaması 

Bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, hakkındaki iddialara karşı savunması alınmadan davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. İş Kanunu’nda savunmanın ne şekilde alınması gerektiği belirtilmemiş ise de yazılı olarak savunma alınması uygun olmaktadır. 

İşverenin İşÇiyi İşe Başlatmaması Halinde İşverenin Ödeyeceği Tazminat 

İşveren, işçiyi başvurusu üzerine bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en Çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat Ödemekle yükümlü olur. Ayrıca işveren, (İşçiyi işe başlatması ihtimali de dahil) mahkeme kararının kesinleşmesine kadar Çalıştırılmadığı süre için işçiye en Çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları da Ödemek zorundadır.

Davanın Kabulü Halinde İzlenecek Yollar 

Mahkeme tarafından feshin geçersizliğine ve işçinin işe iadesine karar verilmesi halinde, kesinleşmiş mahkeme kararının işçiye tebliğ edilmesinden itibaren on iş günü içerisinde işçi, işe iade talebiyle işverene başvurmak zorundadır. Süresinde işverene başvuran işçi, bir ay içerisinde işe başlatılmalıdır. Eğer işveren işçiyi işe başlatmaz ise, kararın kesinleşmesine kadar işçinin boşta kaldığı en Çok dört aylık ücreti ile en Çok sekiz aylık ücreti tutarındaki işe başlatmama tazminatını işveren Ödemek zorundadır. 

Davanın Reddi Halinde İzlenecek Yollar  

İşe iade davası red olunmuş olsa bile işçinin kendisine verilmeyen kıdem, ihbar tazminatı ve fazla mesai alacağı ve diğer yasal işçilik hakları ayrı bir dava ile işverenden istenebilecektir. 

TUTUKLAMA NEDİR? ŞARTLARI NELERDİR?

Tutuklama, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen koruma tedbirlerinden olup, şüpheli ya da sanığın hükümden önce özgürlüklerinin hâkim veya mahkeme kararı ile kısıtlanmasını sağlayan bir koruma tedbiridir.

Tutuklamanın şartları;

Kuvvetli suç şüphesi
Tutuklama nedenlerinin varlığı
Kaçma şüphesi
Delilleri karartma şüphesi
Yasal karineler
Tutuklama yasağının bulunmaması
Muhakeme şartının gerçekleşmesi
Sanığa güvence belgesi verilmemiş olması
Orantılılık
Hâkim veya mahkeme kararı sıralayabiliriz. Tutuklama, bir tedbir olup, öne çekilmiş bir ceza değildir. Bundan ötürü, tutuklama kararı verilirken, verilen tutuklama kararının öne çekilmiş bir ceza olarak uygulanıp, masumiyet karinesini ihlal edilip edilmediğinin denetimi, tutuklama kararlarının gerekçesi ile mümkündür.

Ülkemizdeki tutuklama uygulaması, tutuklamanın hukuki niteliğinin tamamen göz ardı edilmesi, tutuklamaya “ön ceza” veya “yargısız ceza” işlevinin tanınması şeklinde olmaktadır. Yargılamanın makul sürede bitirilememesi ile tutuklama süresinin makul olmaması arasında bir sebep-sonuç ilişkisi meydana gelmektedir. Bu durumun kamuoyunda yargıya güveni azalttığı kuşkusuzdur.

Etkin Pişmanlık Nedir? Kimler Etkin Pişmanlıktan Faydalanmalı ?

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK)’nun 7. maddesine göre terör örgütü üyeleri 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 314. maddesi uyarınca cezalandırılır. Ancak etkin pişmanlık göstererek örgüte ilişkin bilgiler veren terör örgütü üyesi hakkında TCK’nın 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümleri uygulanacak ve terör örgütü üyeliği suçundan dolayı ceza verilmeyecek ya da cezada belirli oranda indirim yapılacaktır. Bu maddeye göre cezasızlık hali için terör örgütü üyesinin örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi (221/2), örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, yakalanması halinde pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını ya da mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi (221/3) ya da gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi (221/4) gerekmektedir. Kişinin TCK’nın 221/4. maddesinde belirtilen bilgiyi yakalandıktan sonra vermesi halinde terör örgütü üyeliği suçundan verilecek cezada indirim yapılacaktır. Etkin pişmanlıktan yararlanabilmek için terör örgütü üyesi samimi bir şekilde örgüte dair yararlı bilgiler vermelidir. Bu çalışmada öncelikle suç örgütü, terör, terör örgütü ve terör örgütü üyeliği suçuna ilişkin kavramlar ile açıklamalara yer verilmiş, sonrasında ise terör örgütü üyeliği suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin ne şekilde uygulanacağı anlatılmıştır.

TCK’nın 314/3. maddesine göre suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin olarak TCK’nın 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümleri terör örgütü üyeliği suçu için de uygulanacaktır.
Örgütlü suçlarda etkin pişmanlığın amacı, bir yandan örgütlü suçlar
bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele
araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan
da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı
suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları
cezalandırmayarak ya da cezasında indirim yaparak yeniden topluma
kazandırmaktır.5237 sayılı TCK öncesinde, bazı kanunlarda terör örgütü üyelerine yönelik etkin pişmanlık düzenlemeleri yapılmıştır. Bunlardan ilki 25.3.1988 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun’dur. Kanunun yürürlük süresinin bitmesiyle sırası ile 3419, 3618, 3853, 4085, 4450, 4537 sayılı Kanunlar yürürlüğe girmiştir. Son olarak ise 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu yürürlüğe sokulmuştur. Söz konusu kanunların ortak yönü, süreli olmaları, sadece terör örgütü üyeleri için etkin pişmanlık düzenlemeleri içermeleri ve örgüt kurucuları ya da yöneticilerinin
kapsam dışı bırakılmasıydı.62 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesi ile etkin
pişmanlık belirli şartlar dâhilinde tüm örgüt mensupları için süre sınırlaması olmaksızın geçerli hale getirilmiştir.
Terör örgütü üyeliği suçunda etkin pişmanlık hükümleri bir af yasası
olmayıp, terör örgütlerinin insan kaynağının kurutulabilmesi, alınabilecek
diğer tedbirlerle birlikte bu örgütlerin etkisizleştirilip ortadan kaldırılmaları, geçmişte meydana gelen terör eylemlerinin aydınlatılabilmesi, bu örgütlerin gelecekte işleyebilecekleri suçların engellenmesi ve terör örgütüne üye olanların tekrar topluma kazandırılabilmelerini sağlar.

Etkin pişmanlık, suçun tamamlanmasından sonra failin pişmanlık gösteren
birtakım davranışlar sergilemesi sonucu, cezayı ortadan kaldıran ya da
cezada indirim yapılmasını gerektiren durumdur. Etkin pişmanlık genel bir
hüküm değildir. Sadece kanunda düzenlenen suçlarda söz konusu olur. Terör örgütü üyeliği suçu etkin pişmanlığın mümkün olduğu suçlardandır. TCK’nın 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümleri Kanun’un 314/3. maddesindeki atıf dolayısıyla terör örgütü üyeliği suçu için de geçerlidir. TCK’nın 221. maddesindeki şartlar gerçekleştiğinde kişiye terör örgütü üyeliği suçu sebebiyle ceza verilmeyecek ya da cezasında indirim yapılacaktır. Ancak kişi, terör örgütünün faaliyeti kapsamında herhangi bir suç işlemiş ise bu suçtan dolayı cezalandırılacaktır.
Terör örgütlerinin çözülmesini sağlayabilmek, insan kaynağını kurutabilmek ve pişman olan terör suçlularını yeniden topluma kazandırabilmek bakımından etkin pişmanlık oldukça önemlidir.
Etkin pişmanlık hükümleri uygulanırken dikkatli davranılmalı, mahkemeleri yanıltıcı, kendisini kurtarmak için başkalarına suç atfetmeye yönelik bilgi verenlerle, samimi bir şekilde örgüte dair bilgi verenler birbirinden ayrılmalıdır.
Terör örgütü, amaç ve ideolojisini mensuplarına endokrine etmekte, onların beyinlerini yıkamakta ve bu kişilerin iradelerini örgüte teslim ederek, verilecek emirleri sorgulamaksızın yerine getirmelerini sağlamaktadır. Dolayısıyla, uzun yıllar terör örgütü içerisinde yer alan kişilerin örgütten kopmaları zor olmaktadır. Mahkemeler bu hususu göz önünde bulundurmalıdır. Etkin pişmanlık değerlendirmesi yapılırken terör örgütü üyesinin, örgütte geçirdiği süreyi, görevini, örgüt içi ilişkilerini ve kişiliğini dikkate alarak onların örgütle bağını koparacak ve yeniden topluma kazandıracak şekilde hareket edilmelidir.

Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!