1/6 indirim uygulanmaması nedeni ile bozma

T.C. YARGITAY 16. Ceza Dairesi Esas No : 2019/11474-Karar No : 2021/4427

Geçmişte haklarında herhangi bir suç kaydı bulunmayan, dosyaya yansıyan olumsuz davranışları da tespit edilemeyen sanıklar hakkında, “yargılama sürecindeki iyi hal davranışları lehine takdiri indirim sebebi kabul edildiği” halde ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmeden genel uygulamadan da ayrılınarak indirimin 1/9 oranında tatbiki suretiyle ölçüsüz ve fazla ceza tayini bozma nedeni sayılmıştır.

ETKİN PİŞMANLIK İNDİRİMİNİN AZ OLMASI NEDENİ İLE BOZMA

16. Ceza Dairesi         2019/11438 E.  ,  2021/1088 K.

“İçtihat Metni”

Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : Kütahya 3 Ağır Ceza Mahkemesinin 12.01.2018 tarih ve 2017/85- 2018/11 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 53, 58/7-9, 63. maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarih ve 9-18-78 sayılı kararında açıklandığı üzere; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadale bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır.
TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesinden yararlanabilmek için; failin yakalandıktan sonra bilgisi ölçüsünde örgüt içerisindeki konumuyla uyumlu şekilde kendisinin ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli ve samimi bilgi vererek suçtan pişmanlığını söz ve davranışlarıyla göstermesi gerekmektedir. Bu bilgi maddenin üçüncü fıkrasında aranan, örgütü çökertecek nitelikteki bilgi değildir. Verilen bilginin önemi cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır (Dairemizin 12.05.2015 tarih, 2015/1426 E. 2015/1292 K. 26.10.2015 tarih, 2015/1565-3464 K.).
TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesi kapsamında etkin pişmanlıkta bulunduğunun kabulü halinde bu suçtan dolayı verilecek cezada 1/3’ten 3/4’e kadar bir indirim yapılacağı öngörülmektedir. Buna göre belirlenen cezadan en az 1/3, en fazla 3/4 oranında bir indirim yapılacaktır. Bu iki sınır arasında yapılacak indirim, verilen bilginin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti ile ilgili olmak üzere elverişlilik derecesi, ceza soruşturması ya da kovuşturmasının hangi aşamasında etkin pişmanlık bulunulduğu gibi kıstaslar nazara alınarak mahkeme tarafından takdir ve tayin edilecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, safahatta etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini ve pişmanlığını ifade ederek birtakım örgüt mensupları ve örgütsel faaliyetler hakkında bilgi veren sanık hakkında, gerekirse savunmasının teyidi bakımından örgüt liderinin talimatı üzerine iltisaklı Bank Asya’da bankacılık faaliyetleri yapıp yapmadığının yeniden alınacak ayrıntılı raporla tespit edilmek, verdiği örgüt mensuplarına ait isimler yönünden teşhis işlemi yaptırılmak sureti ile 5237 sayılı TCK’nın 221/4 maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışmasız bırakılması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
a- Kararın gerekçesinde temel cezanın asgari hadden mi yoksa teşdiden mi uygulandığı hususunda çelişkiye düşülerek 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,
b-Takdiri indirim nedeni olarak; failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failinin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususların göz önünde bulundurulması gerektiği gözetilmeden geçmişte hakkında herhangi bir suç kaydı ve sabıkası bulunmayan, son sözünde nedamette bulunan, dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı tespit edilemeyen sanık hakkında yerinde olmayan gerekçe ile TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
c-Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Kütahya 3 Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İZMİR BAM BANK ASYA BERAAT

T.C.
İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

  1. Ceza Dairesi

TÜRK MİLLETİ ADINA
İSTİNAF KARARI

Esas No : 2019/2359
Karar No : 2021/1167

BAŞKAN : Bekir ŞAHİNER 39923
ÜYE : Tayfun ÖZANT 37937
ÜYE : Volkan SADIÇ 104854
CUMHURİYET SAVCISI : Turan GÜZELOĞLU 36834
KATİP : Gökhan DULGUN 126113

MAHKEMESİ : Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 08/10/2019
TEBLİĞ TARİHİ : Yüze karşı
NUMARASI : 2019/73 (E) ve 2019/435 (K)
SANIK :
MÜDAFİ : Av.Orçun AKBULUT
SUÇ : Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme
SUÇ TARİHİ : 24/02/2014
HÜKÜM : Beraat
İSTİNAF BAŞVURUSUNDA
BULUNAN : Cumhuriyet savcısı Ertürk Yıldız, 09/10/2019
KARAR TARİHİ : 16/06/2021

Yerel mahkemece verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmakla istinaf başvurusunun reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçilmiştir.
İncelenen ve yukarıda numarası belirtilen yerel mahkeme kararına esas teşkil eden dosyadaki duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede 23/02/2021 tarihli karar ile davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına karar verilmiştir.
Sanık hakkında yukarıda belirtilen kararla Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme suçundan CMK-223/2-e maddesi uyarınca beraat karar verildiği görülmüştür.
Sanık Dairemizde Yapmış Olduğu Savunmasında: “Ben önceki ifadelerimi aynen tekrar ederim, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istemiyorum bildiğim bir şey yoktur. Ben Memur Sene bağlı sağlık senin üyesiydim eşimde bu sendikanın üyesiydi bu sendikanın temsilcileri ile ilgili tutanak imzalanmasından dolayı sorunlar yaşadık idare mahkemesinde davalık konular ortaya çıktı bu nedenle ben sağlık sen den istifa ettim diğer sendika olan ufuk sağlık sen isimli sendikaya 2015 yılı içerisinde üye oldum 18 Temmuz 2016 tarihinde de bu sendikadan istifa ettim, bu sendika örgüt ile irtibatlı ve iltisaklı olduğunu üye olurken bilmiyordum. Darbeden sonra medyada sendikanın ilgili yerlerine baskın yapıldığını ve yöneticileri ile ilgili işlemler olduğunu görünce sendikadan istifa ettim. Ben 2011 yılında Elazığ da çalışırken Bank Asya isimli finans kuruluşunda hesap açmıştım, ben Bank Asya da ayrı yeni bir hesap açmadım ev alabilmek için yapmış olduğum birikimleri katılım payı alabilmek için tekrar katılım hesabı açılması gerektiğinden katılım hesabı açılmış” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Sanık Müdafi Av. Orçun Akbulut’un Dairemizde Yapmış Olduğu Esas Hakkındaki Savunmasında: “Mütalaaya katılıyoruz Dava yardım suçuna ilişkin açılmış olup 21/01/2014 tarihinde her ne kadar müvekkil tarafından katılım hesabı açıldığı görülmekte ise de bunun ev almış olabilmek için birikim yapmak amacı ile yapılan bir işlem olduğu banka hareketlerinden görülmektedir . Örgüt liderinin ikinci talimatı verdiği belirtilen tarih öncesinde müvekkil Bank Asya da ki bütün hesabını ev alabilmek amacı ile yaptığı birikimlerini bankadan çekerek kullanmıştır ev almıştır bu durumda müvekkilin örgüt tarafından verilen ikinci talimata uygun olarak hareket etmediğini göstermektedir ilk para yatırılan tarih ile ikinci tarih talimata uymadığından müvekkilim lehine örgütün talimatı ile hareket ettiğine dair bir şüphe oluşmuştur bu şüpheninde lehe olarak yorumlanması gerekmektedir. Müvekkil hakkında ileri sürülen diğer bir husus ise Ufuk Sağlık sen isimli sendikaya üye olmasıdır müvekkil tamamen mesleki gerekliliğinden dolayı örgüt ile iltisakını bilemeden bu sendikaya üye olmuş sonrasında da sendikanın iltisaklı sendika olabileceğini öğrenince hemen istifa etmiştir . Sendikaya üye olmak yargıtay kararlarında örgüt üyeliği veya yardım suçuna ilişkin bir eylem olarak değerlendirilmemektedir tüm bu husular ile birlikte ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu beraat hükmü yerinde olduğundan Cumhuriyet Savcısının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini talep ederim” şeklinde beyanda bulunmuştur.
İddia Makamı Esas Hakkındaki Mütalaasında:
“Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile Sanık hakkında Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmamakla birlikte Örgüte Yardım Etme suçundan yapılan yargılama sonucunda beraat kararı verildiği bu kararın o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyanın daire önüne geldiği.;
Mahkeme ile savcılık arasındaki uyuşmazlığın delillerin takdirine ilişkin olduğu aynı deliller ile ilk derece mahkemesinin beraat hükmü vermesine karşın iddia makamının aynı delilleri yorumlaması ile eylemin oluştuğunu iddia etmesi karşısında bu delillerin irdelenmesi gerekecektir.
İlk ve en önemli delil sanığın örgüt elebaşının çağrısından sonra Bankasya hesabında artış olması ve bu artışın terör örgütü elebaşının çağrısı üzerine yapılmış olma ihtimalidir.Sanığın Bankasya hesabının 2011 yılına ait olduğu ve 2015 ocağından sonra artış olduğu açıktır.Bu artışların hiçbirisinin sanık tarafından yapılmadığıda açıktır.Yani artışların tamamı sanığın eşi tarafından sanığın bu bankadaki hesabına para gönderilerek yapılan artışlardır.Bu anlamda hesabın aslında asıl kullanıcısının sanık olmayıp sanığın da ifade ettiği üzere ev almak için para biriktirme gayreti olan sanığın eşi olduğunu tespit etmek gerekecektir.Karı koca ev almak istedikleri ve bu hesaba sanığın eşinin sürekli para göndermesi ile ev alacakları zamanda çekmiş olmaları karşısında sanığın hesabının kendi iradesi ile artmadığı dışardan sanığın eşinin bu hesabı artırdığı ve ev alacakları zamanda bu parayı çekmeyi sağladığı değerlendirildiğinde tek başına sanığın iradesine bağlı olmayan bir hesap için tek başına sanığın sorumlu tutulmasını beklemek ceza adalet sistemi ile örtüşmemektedir.
Öte yandan sanğın ikinci çağrıdan önce parayı çektiği ve biriken bu para ile ev aldıkları ev kredisinide başka bankadan almış oldukları ile buna ilişkin dosya arasındaki tapu vs belgelerin sanığın savunmasını doğruladığı da aşikardır.Sanığa talimat ile para yatırdığının kamu otoritesi tarafından iddia edilmesi durumuda neden talimattan önce para çektiğinin de kamu otoritesi tarafından ortaya konulması zorunluluktur.İlk derece mahkemesi de beraat hükmünü buna dayandırmış olup bizce yerindedir.
Bu delilin ortadan kalktığı durumda yan delil olan sendika üyeliği delilini irdelediğimizde,sanığın sendikal hiç bir faaliyeti,hiç bir eyleminin olmadığı buna ilişkin bir verinin dosyaya yansımadığı gerçektir.Salt bir kuruma üyeliğin terör örgütü ile ilişkilendirilmesi olanaklı olmayıp o tüzelkişiliğin örgütsel faaliyetlerinde sanığın konumunun analiz edilmesi gerekecektir ki böyle bir durumun da dosyaya yansıtılmadığı açıktır.
Bu tespitler doğrultusunda
İlk Derece Mahkemesinin sanık hakkında vermiş olduğu beraat kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde veya işlemlerde eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirilmenin yerinde olduğu anlaşılmakla,
CMK’nun 280/2. maddesi gereğince Cumhuriyet Savcısının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini” kamu adına talep ve mütalaa etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 gün ve 2017/956-370 sayılı ilamı, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24.04.2017 gün ve 2015/3-2017/3 sayılı kararı ve benzer nitelikteki kararlarında ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere;
Genel Olarak Suç Örgütü:
Örgütlü suçluluk daha ziyade kriminolojik bir kavram olup, maddi ceza hukuku bakımından “örgüt mensubu suçlu” deyiminden; suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak veya örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlemek anlaşılmaktadır (TCK. md. 6/1-j). Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş yapılanmalara suç örgütü denmektedir.
TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçu”, örgüt kuran ya da yönetenlere göre daha hafif cezalandırılmıştır.
Tipik eylem unsuru; Örgüte üye olanlar, örgütte kurucu ya da yönetici konumunda olmayan, örgütün amacına yönelik nedensel hareketi olan, örgüt disiplinine bağlı, örgüt hiyerarşisi içinde yer alan kişilerdir (Çetin Özek, “Organize Suç”, Prof. Dr. Nurullah Kunter’e Armağan, İstanbul, 1998, s.241).
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi, örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de, örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Örgüt üyelerinin birbirlerini tanımaları şart olmadığı gibi, örgüt kurucularını, yöneticilerini de tanımaları şart değildir. Ancak kişinin bir örgüte katıldığını ve kendisiyle birlikte başka kişilerin de var olduğunu bilmesi gerekir.
Genel olarak Terör Tanımı:
Ceza Hukukumuzda terörün tanımı ve hangi suçların terör suçu sayılacağı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde gösterilmiş olup, bu tanıma göre bir eylemin terör eylemi sayılabilmesi için, eylemin cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden birini içermesi gerekmektedir. Eylemle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amaçlanmalıdır. Eylemi gerçekleştiren kişi veya kişilerin bir örgüte mensup olmaları gereklidir.
TCK’nin 314. Maddesinde Düzenlenen Terör Örgütüne Üye Olma Suçu:
Maddede geçen temel kavram örgüttür. Dikkat edilmelidir ki, genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak TCK’nın 220. maddesinde yaptırım altına alınmış olmasına rağmen bu maddede, işlenmesi amaçlanan suçlar bakımından bir sınırlama getirilmiştir. Keza, her iki suç arasında örgütün niteliği bakımından da farklılık bulunmaktadır. Bu madde kapsamına giren örgütün silahlı olması gerekmektedir.
Bir oluşumun, bir yapılanmanın silahlı terör örgütü sayılabilmesi için, TCK’nin 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda örgütün varlığı için gerekli koşulların yanında, TCK’nin ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları “amaç suç” olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkanına sahip bulunması gerekir. Bu maddedeki suçu, TCK’nin 220. maddesinde düzenlenen suçtan ayıran en önemli ölçüt budur.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü:
Kendisini kısaca “Hizmet hareketi” olarak tanımlayan FETÖ/PDY; paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı haline getiren, siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma düşüncesine sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden, bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen, güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı ilke edinen, gizlilikten görünmez bir duvar inşa edip bu duvarın arkasına saklanan, böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da bu düşman üzerinden mensuplarını motive eden, “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp, ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan kendine özgü bir terör örgütüdür.
FETÖ/PDY küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz 2016 sürecine kadar, örgüt lideri Fethullah Gülen tarafından belirlenen ideolojisi doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek üzere eylem ve fikir birliği içinde hareket etmiştir.
Örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkı gizlediği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasada öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu ayrıca devletin yanında oluşturduğu Paralel Devlet Yapılanmasıyla demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükumet ve diğer Anayasal kurumları fesih edip iktidara gelmek olduğu, bu amacı gerçekleştirmek için polis ve jandarma teşkilatı, MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisine haiz kurumlardaki üyeleri vasıtasıyla meşru organlara ve halka karşı silah kullanmak suretiyle amaç suça elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiğinin, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüte mensubiyetlerinden dolayı açılıp bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün örgüt hakkındaki raporu gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında, 3713 sayılı Kanunun 1. maddesinde tanımlanan, amaca ulaşmak için silah başta olmak üzere her türlü cebir ve şiddeti araç olarak kullanan, 5237 sayılı TCK’nın 314/1-2 maddesi kapsamında silahlı bir terör örgütü olduğu anlaşılmıştır.
Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması, faaliyet yöntemleri ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşrutiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında; örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın nihai amacından haberdar oldukları yönünden kuşku bulunmamakta ise de bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devlete sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlanması, bu yapının kamuoyu veya medya tarafından tartışılır hale gelmesi, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler yapılması ve Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı şekilde değerlendirilmesi karşısında bu tarihten önceki faaliyetlerin örgütsel olduğunun mahkemece ispat edilmesinin gerekli olduğu gözetildiğinde; fetö/pdy nin silahlı terör örgütü olduğu kabul edilmelidir.
Bir kimsenin silahlı terör örgütüne üye olabilmesi için örgütün silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, örgüt hiyerarşisine dahil olup amacı doğrultusunda süreklilik yoğunluk ve çeşitlilik arz eden faaliyetlerde bulunması zorunludur. Yargıtay 16.Ceza Dairesinin 20.12.2017 gün ve 2017/1862 esas- 2017/5796 sayılı ilamında da açıklandığı üzere sanığın silahlı terör örgütü üyesi olarak kabul edilebilmesi için örgüt hiyerarşisine dahil olup örgütün amacı doğrultusunda süreklilik yoğunluk ve çeşitlilik arz eden örgütsel faaliyetlerde sanığın bulunması zorunludur.
Örgüte yardım suçu ile silahlı terör örgütü eyleminin ayırt edilmesinde esas olan kriter sanığın terör örgütünün lehine maddi veya manevi yardım kapsamında sayılabilecek süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik içermeyecek örgütsel faaliyetlerde bulunması kriteri dikkate alınır.

Bu açıklamalar ışığı altında somut olay değerlendirildiğinde;
İlk derece mahkemesi tarafından sanık hakkında fetö/pdy silahlı terör örgütüne yardım etmek suçundan açılan kamu davası sonucunda ilk derece mahkemesi tarafından beraat hükmü verildiği, bu hükme karşı Cumhuriyet Savcısı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine dairemizce duruşma açılarak sanığın durumunun değerlendirildiği, Sanığın aşamalarda alınan savunmalarında; Bank Asya isimli finans kuruluşuna talimatla para yatırmadığını, 2011 yılında Elazığ’da çalışırken hesap açtığını, ev almak amacıyla birikim yapabilmek için Bank Asya’ya eşi ile birlikte yapmış oldukları birikimleri yatırdığını, sendikaya ise iş yerindeki sorunlar nedeniyle üye olduğunu, örgütsel bir durum bulunmadığını savunduğu, dosya kapsamında sanığın Bank Asya hesabı ile ilgili alınan bilirkişi raporunda hesabın açılış tarihi 2011 yılı olduğu, hesapta kredi kartı ile bankacılık ödemeleri yapıldığı, 21/01/2014-24/02/2014 tarihleri arasında tarafından Halkbank’tan gönderilen havale şeklinde EFT yoluyla sanığın Bank Asya hesabına para yatırılarak hesap artışı olduğu görüldüğü, hesap hareketleri ve bilirkişi raporuna bakıldığında sanığın Bank Asya hesabından 21/01/2014 tarihinden başlamak üzere 09/03/2015 tarihine kadar tarafından EFT yoluyla para gönderildiği, hesabın 09/03/2015 tarihinde kapatıldığı belirlendiği,
Sanığın örgüt liderinin talimatı doğrultusunda ve talimat dönemi içerisinde bu talimata uygun şekilde bizzat kendisi tarafından hesap açılıp hesap artışına gidilmesi şeklinde bir eylemi bulunmadığı, hesaptaki artışın eşi tarafından sanığın hesabına yatırılan havale ile meydana geldiği, örgütün Bank Asya’nın TMSF’ye devrinden sonra paranızı Bank Asya’dan çekin talimatından önce sanığın 09/03/2015 tarihinde Bank Asya’daki hesabını kapattığı, bilirkişi raporu, sanık ifadesi ve dosya kapsamına göre sanığın Bank Asya’daki hesabında meydana gelen artışın sanığın yapmış olduğu savunmasının aksine örgüt liderinin talimatı doğrultusunda ve talimat dönemi içerisinde talimata uygun şekilde gerçekleştirilen eylem bulunduğu yönünde ,bu hususta sanık lehine şüphenin oluştuğu belirlendiği, İlk derece mahkemesinin oluşan bu şüpheyi şüpheden sanık yararlanır prensibi ile sanık lehine değerlendirilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu,
Sanığın Bank Asya dışındaki diğer eylemi , örgütle irtibatlı Ufuk Sağlık Sen isimli sendikaya üyeliğinin bulunmasının ise savunması kapsamında mesleği nedeniyle gerçekleşmesi, sendikanın herhangi bir yönetim organınında görevi olmaması, sendikanın yaptığı faaliyetlere iştirak ettiğine dair delil bulunmaması ile birlikte sanığın sendika üyeliğinin tek başına örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceği yönündeki ilk derece mahkemesinin kabulünün yerinde olduğu,
Sanık hakkında ilk derece mahkemesi tarafından verilen beraat hükümünün dosya kapsamındaki delillere, bilgi ve belgelere uyumlu olduğu,
Sanığın Uyap bilgi bankasında yapılan araştırmada hakkında başkaca delil sayılacak bir husus bulunmaması, TEMBİS üzerinden yapılan araştırmada da herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmamış olmaması hususları ile birlikte sanığın fetö/pdy silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan açılan kamu davasında ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmünün yerinde olduğu,
Cumhuriyet savcısı tarafından her ne kadar kanun yoluna başvurulmuş ise de CMK’nin 280/2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa yönelik hukuka aykırılık bulunmadığı, delillerde veya işlemlerde eksiklik olmadığı, isbat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu anlaşıldığından Cumhuriyet Savcısının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M: Gerekçesi açıklandığı üzere;
Sanık hakkında Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme suçundan açılan kamu davası nedeni ile Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/10/2019 gün 2019/73 (E) ve 2019/435 (K) sayılı ilam ile Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etme eyleminden beraat hükmü verildiği, bu hükme karşı Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dairemizce duruşma açılmasına karar verilmiş olup yapılan duruşma sonucunda;
CMK’nin 280/2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa yönelik hukuka aykırılık bulunmadığı, delillerde veya işlemlerde eksiklik olmadığı, isbat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu anlaşıldığından Cumhuriyet Savcısının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
Dair, talebe uygun olarak oybirliği ile verilen karar, iddia makamı ile sanık ve sanık müdafinin huzurunda, hükmün tefhiminden itibaren 15 günlük süre içerisinde dairemize dilekçe vererek veya zabıt katibine beyanda bulunup zabta geçirilmek suretiyle Yargıtay ilgili Ceza Dairesine TEMYİZ yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar açıkça okunup, gerekçesi ana çizgileri ile anlatıldı.16/06/2021

 Bekir ŞAHİNER           Tayfun ÖZANT             Volkan SADIÇ           Gökhan DULGUN

Başkan 39923
e-imzalı
Üye 37937
e-imzalı
Üye 104854
e-imzalı
Katip 126113
e-imzalı

Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!