İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI (ÜCRET VE FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ)

Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.

Ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak kural olarak, Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak, yabancı para olarak kararlaştırılmış ise ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödeme yapılabilir. Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il ve benzeri gibi unsurları dikkate alarak işverenleri veya üçüncü kişileri zorunlu tutmaya, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişiler, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler.

İşçinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesaplarına yatırılmak suretiyle ödenmesine ilişkin diğer usûl ve esaslar anılan bakanlıklarca müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Emre muharrer senetle (bono ile), kuponla veya yurtta geçerli parayı temsil ettiği iddia olunan bir senetle veya diğer herhangi bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz.

Ücret en geç ayda bir ödenir. İş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftaya kadar indirilebilir.

İş sözleşmelerinin sona ermesinde, işçinin ücreti ile sözleşme ve Kanundan doğan para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerinin tam olarak ödenmesi zorunludur.

Meyhane ve benzeri eğlence yerleri ve perakende mal satan dükkan ve mağazalarda, buralarda çalışanlar hariç, ücret ödemesi yapılamaz.

Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır.

Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırk beş saati aşan çalışmalardır. Denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırk beş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle kırk beş saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve kırk beş saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışmalardır. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmi beş yükseltilmesiyle ödenir.

Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat on beş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.

İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.

Kısa veya sınırlı süreli işlerde ve gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.

Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.

Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamaz.

Fazla çalışmanın her saati için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen tutarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Fazla sürelerle çalışmalarda her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmi beş yükseltilmesiyle ödenir.

Parça başına veya yapılan iş tutarına göre ücret ödenen işlerde, fazla çalışma süresince işçinin ürettiği parça veya iş tutarının hesaplanmasında zorluk çekilmeyen hallerde, her bir fazla saat içinde yapılan parçayı veya iş tutarını karşılayan ücret esas alınarak fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma ücreti hesaplanır. Bu usulün uygulanmasında zorluk çekilen hallerde,parça başına veya yapılan iş tutarına ait ödeme döneminde meydana getirilen parça veya iş tutarları, o dönem içinde çalışılmış olan normal ve fazla çalışma saatleri sayısına bölünerek bir saate düşen parça veya iş tutarı bulunur. Bu yolla bulunan bir saatlik parça veya iş tutarına düşecek bir saatlik normal ücretin, yüzde elli fazlası fazla çalışma ücreti, yüzde yirmi beş fazlası fazla sürelerle çalışma ücretidir.

Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamaz. Bu süre sınırı, işyerlerine veya yürütülen işlere değil, işçilerin şahıslarına ilişkindir.

Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sürelerinin hesabında yarım saatten az olan süreler yarım saat, yarım saati aşan süreler ise bir saat sayılır.

İŞÇİ ALACAKLARI DAVASI (KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI)

İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden doğan veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları İş Mahkemelerinde görülür.

İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz.

İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.

İş mahkemesinin nihai kararları tefhim tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz olunabilir.

İş mahkemelerinden verilen kararlar, Yargıtayca iki ay içinde tetkik olunarak karara bağlanır. Yargıtay’ın bu kararlarına karşı karar tashihi istenemez.

Farklı yargılama usulüne tabi isteklerin yargılama sırasında tefrik edilerek ayrı ayrı çözümlenmesi ve sonuçlandırılması gerekir. Seri yargılama usulüne tabi olan feshin geçersizliği ve işe iade istemi ile işçilik alacaklarına ilişkin istemin birlikte görülmesi mümkün değildir.

Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır.İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar.

Kullanılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretler iş sözleşmesinin feshi ile alacağa dönüşür. Anılan alacak için iş sözleşmesinin feshedildiği tarihten daha önceki bir tarihte işverenin temerrüde düşürülmesi mümkün değildir. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. Eş deyişle kıdem tazminatına fesih tarihinden itibaren faiz yürütülmesi için işverenin temerrüde düşürülmesi gerekmez.

İŞ KAZASI NEDENİ İLE TAZMİNAT DAVASI

Dava davalının ikamet ettiği veya kazanın meydana geldiği yer İş Mahkemesinde açılabileceği gibi işçinin işini gördüğü yer İş Mahkemesi’nde de açılabilir.

Adam çalıştıranın sorumluluğunda, sorumluluğun kaynağı, adam çalıştıranın özen yükümlülüğünü, yani çalıştırdığı kişiler üzerinde denetim ve gözetim görevini yerine getirmemesi, kanun tarafından kendisine yükletilen bu tür bir objektif ödevi ihlal etmesine dayanır. Buna göre, adam çalıştıran üçüncü kişilere zarar vermelerini önleyecek her türlü dikkat ve özeni, denetim ve gözetimi yapmak zorundadır. Burada sorumluluk, kendisinin ya da emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için, objektif özen yükümlülüğünün ihlali ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağının bulunması yeterlidir.

İşçinin, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölüm ya da meslekte kazanma gücünü kısmen veya tamamen kaybetmesi nedeniyle açılan tazminat davalarında hakim, kural olarak, zarar ve tazminat hesabına ilişkin tüm verileri belirlemek zorundadır. Bu nedenle, ölen veya cismani zarara uğrayan işçinin net geliri, yaşam ve çalışma süresi, sakatlık derecesi, karşılık kusur oranı, davacıların sosyal durumları, destek süresi ve payları, eşin evlenme olasılığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nca yapılan yardımların miktarı gibi hususlar tam ve eksiksiz olarak belirlendikten sonra, dosya hesap için bilirkişiye verilmelidir.

HİZMET TESPİT DAVASI

Dava işverenin ikametgahı, kurum merkezinin ya da şubelerinin bulunduğu yer İş Mahkemesinde açılabilir.

Hizmet tespiti davalarında husumetin; elde edilecek hükmün sigortalılık hakları yönünden uygulayıcısı konumunda bulunan kurum ile birlikte sigortalıyı çalıştıran işverenlere de yöneltilmesi gerekir.

Sigortalı, bildirimsiz kalan çalışmalarının tespitini hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde isteyebilir. Hak düşürücü süre, bildirimsiz kalan çalışmalar yönünden öngörülmüştür.

İşverence kuruma verilecek belgelerden birisinin dahi kuruma verilmiş olması veya kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir. Aksi halde ancak dava tarihinden geriye doğru beş yılda geçen çalışmaların tespiti istenebilecek, hak düşürücü süre kapsamında kalan çalışmalara ilişkin talep reddedilecektir.

İşe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir.

Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda eylemli olarak çalışması da koşuldur. Hizmet tesbit davalarının da kanıtlanması bakımından özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür. Mahkemenin bu tür davaların kişilerin sosyal güvenliğine ilişkin olması ve kamu düzenini ilgilendirdiği göz önünde tutularak gerektiğinde, doğrudan soruşturmayı genişletmek suretiyle ve olabildiğince delilleri toplayıp bunları birlikte değerlendirmek suretiyle olumlu veya olumsuz bir sonuca gitmesi gerekir.

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeni İle Boşanma Davası

Dava eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer aile mahkemesinde açılır.

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.

Boşanmaya hükmedilebilmesi için geçimsizlik veya anlaşmazlığın evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede ciddi ve şiddetli olması gerekir.

Ortak hayatın eşlerden sadece biri için çekilmez hale gelmiş olması yeterlidir.

Davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı eşe nazaran daha fazla kusurlu olduğu kanıtlanırsa dava reddedilir. Hakim kusur konusunda takdir yetkisini kullanarak karar verir.

Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.

Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir:

1. Hakim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2. Hakim, bu olgular hakkında gerek resen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hakimi bağlamaz.

4. Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5. Boşanma veya ayrılığın fer’i sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.

6. Hakim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Evliliğin Nispi Butlan Sebebiyle İptali Davası

Dava aile mahkemesinde görülür. Yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Evliliğin nispi butlan sebebiyle iptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her halde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

Küçük veya kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadan evlenirse, izni alınmayan yasal temsilci evlenmenin iptalini dava edebilir. Bu suretle evlenen kimse sonradan onsekiz yaşını doldurmak suretiyle ergin olur, kısıtlı olmaktan çıkar veya karı gebe kalırsa evlenmenin iptaline karar verilemez.

Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:

1 – Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği halde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,

2 – Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.

3 – Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa,

4 – Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse.

Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Kadının bekleme süresi bitmeden evlenmesi, evlenmenin butlanını gerektirmez.

Evlendirmeye yetkili memur önünde yapılmış olan bir evliliğin kanunun diğer şekil kurallarına uyulmaması sebebiyle butlanına karar verilemez.

Batıl bir evlilik ancak hakimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan halinde bile evlenme, hakimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.

Mahkemece butlanına karar verilen bir evlilikten doğan çocuklar, ana ve baba iyiniyetli olmasalar bile evlilik içinde doğmuş sayılırlar. Çocuklar ile ana ve baba arasındaki ilişkilere boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Evlenmenin butlanına karar verilirse, evlenirken iyiniyetli bulunan eş bu evlenme ile kazanmış olduğu kişisel durumunu korur. Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir:

1 – Hakim, iptal davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2 – Hakim, bu olgular hakkında gerek resen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3 – Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hakimi bağlamaz.

4 – Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5 – Hakim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Evliliğin Mutlak Butlan Sebebiyle İptali Davası

Yetkili ve görevli mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer aile mahkemesidir.

Mutlak butlan davası herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.

Aşağıdaki hallerde evlenme mutlak butlanla batıldır:

1 – Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması,

2 – Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması,

3 – Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması,

4 – Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması.

Mutlak butlan davası, Cumhuriyet savcısı tarafından resen açılır. Bu dava, ilgisi olan herkes tarafından da açılabilir. İlgililerin açacağı davada husumet her iki eşe yöneltilmelidir. Dava cumhuriyet savcısına ihbar edilerek katılımı sağlanır.

Sona ermiş bir evliliğin mutlak butlanı Cumhuriyet savcısı tarafından resen dava edilemez; fakat her ilgili, mutlak butlanın karar altına alınmasını isteyebilir. Mirasçılar da bu davayı açabilirler.

Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir.

Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez.

Batıl bir evlilik ancak hakimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan halinde bile evlenme, hakimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.

Mahkemece butlanına karar verilen bir evlilikten doğan çocuklar, ana ve baba iyiniyetli olmasalar bile evlilik içinde doğmuş sayılırlar. Çocuklar ile ana ve baba arasındaki ilişkilere boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Evlenmenin butlanına karar verilirse, evlenirken iyiniyetli bulunan eş bu evlenme ile kazanmış olduğu kişisel durumunu korur. Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

Aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir:

1 – Hakim davanın dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2 – Hakim, olgular hakkında gerek resen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3 – Tarafların her türlü ikrarları hakimi bağlamaz.

4 – Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5 – Hakim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Boşanma Davalarında Manevi Tazminat

A ) MANEVİ TAZMİNAT
1 ) Kavram
Manevi tazminat zarar görenin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana eksilmenin giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Manevi tazminat türk medeni kanunu ve borçlar kanununda düzenlenmiştir.
2 ) Manevi Tazminatın Şartları
Manevi tazminatın talep edilebilmesi için genel olarak benimsenin şartlar;
– Kusur şartı
– Zarar oluşmalıdır
– Zarar ile kusur arasında illiyet bağı olmalıdır
– Hukuka aykırılık olmalıdır
B ) BOŞANMADAN DOĞAN MANEVİ TAZMİNAT
I. GİRİŞ
Boşanmadan doğan manevi tazminatın normatif dayanagı Türk Medeni Kanunu m. 174/2. fıkrasıdır . Buna göre “boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir”. Burada bu tazminata hükmedilebilmesi için yani boşanmadan doğan tazminata hak kazanabilmek iin bir takım şartlar vardır.
II. BOŞANAMDAN DOĞAN MANEVİ TAZMİNAT ŞARTLARI
Manevi tazminat talebi için belirli koşullar vardır. Bu koşullar maddi ve biçimsel olarak ikiye ayırarak inceleyelim.
A. Maddi Koşullar
Manevi tazminat isteminin maddi koşulları aşağıdaki gibidir.
– Tazminat isteyen eş kusursuz olmalı ya da az kusurlu olmalıdır,
– Tazminat istenen eş daha kusurlu olmalıdır,
– Zarar oluşmalıdır
– Nedensellik bağı olmalıdır
– Hukuka aykırılık olmalıdır.
Şimdi bu şartları tek tek açıklamaya geçelim;
1. Tazminat İsteyen Eş Kusursuz ya da Az Kusurlu Olmalıdır
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 174/2 fıkrasında davalının kusurlu olması yeterli görülmüştür. Kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyen ve kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafa eğer kusursuz ya da az kusurlu ise uygun bir manevi tazminat verilmelidir . Manevi tazminat talebinde bulunan taraf eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu ise manevi tazminat talebi red edilmelidir. Yani açıklamalar ışınığında manevi tazminatı kusur boyutunda değerlendiecek olursak, kusursuz eş veya az kusurlu eş manevi tazminat alabilir. Eşit kusurlu, tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş manevi tazminatı alamaz. Eşit kusurluluk üzerine birkaç Yargıtay örneği verelim;
– Bir eşin hakaret etmesine karşılık diğer eşin onu dövmesi durumunda eşit kusurluluk vardır .
– Başkalarıyla karı koca gibi yaşayan eşler eşit kusurludur .
Bu yukarıda saydığımız eşit kusurluluğa sadece birkaç örenktir.
2. Tazminat İstenen Eş Daha Ağır Kusurlu Olmalıdır
Medeni kanunun 174/2. Fıkrasına göre kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf diğer taraftan manevi tazminat talep edebilir. Bu durumuda kesinleşmiş karar olup olmamasına göre inceleyeceğiz.
a) Kesinleşmiş Boşanma Kararı Yoksa
Henüz taraflar arasında verilmiş ve kesinleşmiş bir boşanma kararı yoksa manevi tazminat isteyen karşı tarafın kusurlu olduğunu kanıtlama zorundadır .
b) Kesinleşmiş Boşanma Kararı Varsa
Kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olan diğer taraftan boşanma kararı kesinleştikten sonra da manevi tazminat olarak bir miktar para talep edebilir. Bu durumda aile mahkemesi hakimi kesinleşmiş boşanma kararını dikkatle inceledikten sonra kararını vermelidir.
3. Zarar
Boşanmadan dolayı kişinin kişiliği yani kişilik değerleri ya da bu değerlerden bir tanesi zarar görmelidir. Önceki medeni kanunda yani 743 ayılı Türk Kanunu Medenisinin 143/2 maddesinde manevi tazminat verilebilmesi için arana şart şahsi menfaatlerin ağır suretle zedelenmesiydi ancak yeni medeni kanunda zedelenmenin ağır suretle olması şartı kaldırıldı . Yeni medeni kanuna göre verilecek tazminat; ruhsal dengeyi düzeltecek, duyulan acıyı dindirecek ve tazminat zenginleşme aracı olrak kullanılmayacaktır.
4. Nedensellik Bağı
Manevi tazminat, boşanmaya sebebiyet veren olaylar sebebiyle olmalıdır . Kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren hareketleri diğer eşin manevi zarara uğramasına sebebiyet vermiş ise manevi tazmiantla eylem arasında uygun illiyet bağı var demektir. Yargıtaya göre boşanma davasında tesbit edilmeyen bir olaya dayanarak da manevi tazminat talebinde bulunulabilir . Bu bahsi geçen Yargıtay kararında boşanma kararı “kocanın karısına bağımsız ev temin etmeme” sebebine dayandırılmıştır. Ama aynı davadan sonra açılan tazminat davasında ise boşanma kararında tespit edilmeyen bir eylem olan kocanın baksa kadınla beraber olması tesbit edilmiş ve bu boşanmaya sebebiyet veren olay olarak değerlendirilip manevi tazminata hükmedilmiştir.
5. Hukuka Aykrılığın Oluşması
Sorumluluk hukukunun önemli bir unsuru olan hukuka aykırılık; başkalarının egemnlik sahasında bulunan ve korunması gereken haklarına geçerli bir sebep olmaksızın saldırıda bulunmak olarak nitelendirilebilir . Tabi burada öenmli olan ortaya çıkan zarın hukuka aykırı davranış sonucunda oluşması gerekir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikli özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır . Hukuka aykırılığı oluşturan kişilik hakkına saldırı fiillerini aşaıdaki gibi sıralayabiliriz.
– Fiziki kişiliğe saldırı
– Manevi kişiliğe saldırı
– Sosyal kişiliğe saldırı
– Diğer sebeplerle kişiliğe saldırı
Şimdi bunlara yargıtayında katıldığı görüşlerle birkaç örnek verecek olursak;
Hukuka aykırılığı oluşturan kişilik hakkına saldırı fiili fiziki kişiliğe saldırı şeklinde gerçekleşebilir. Cinsel ilişiki kurulamamsını da bu fiziki kişiliğe seldırının içine sokabilriz . Şiddet uygulamayı zaten fiziki kişiliğe saldırının içine sokarız. Manevi kişiliğe saldırıya ise, sadkatsizliği örnek olarak verebiliriz . Hakaret ya da aşağılanma da manevi kişiliğe saldırı olarak kabül edilebilir. Sosyal kişiliğe saldırıya ise, bir eşin diğerine beddua etmesi , bir eşin diğerine iftira etmesi sosyal kişiliğe saldırı olarak örnek gösterilebilir.
Diğer sebeplerle kişilik hakkına saldırı var ise bu durumlarda da manevi tazminat verilebilir. Ancak tazminata hükmedilebilmesi için yapılan saldırının hukuka aykırı olması şartı varıdır. Hukuka aykırılık yok ise bu durumda tazminat verilmez. Yargıtay bazı durumları manevi tazminat iin yeterli görmemiştir bu durumlar;
– Bağımsız ev temin edilmemiş olması kişilik hakkına saldırı olarak nitelendirilemez
– Evlenme törenininden sonra eşlerin bir araya gelip karı koca hayatı yaşamaması manevi tazminatı gerektirmez
Bu saydığımız örnekler gibi durumlarda manevi tazminata hükmedilmeyeceği yargıtayca öngörülmüştür.
B. Biçimsel Koşulları

Manevi tazminatın da biçimsel koşullarını ;
– İstek
– Süre
– Evlilik birliğinin boşanma ile son bulması olarak sıralayabiliriz.
1. İstek
Boşanmada manevi tazminat boşanmanın fer’i sonuçları arasında yer alır . Manevi tazminat istemi yazlı ya da sözlü olarak yapılır. Ancak sözlü isteklerin hukuki sonuç doğurabilmesi için sözlü isteklerin mahkeme tutanağına geçirilmesi zorunludur . Boşanma davasında manevi tazminata hükmedilmiş ise daha sonradan tekrar manevi tazminat istenemez . Boşanma davasında sonradan oluşan bir olgunun varlığı kanıtlanmamış ise başlangıçta istenilen manevi tazminatın miktarı ıslahla dahi artırılamaz . Aile mahkemesi hakimine verilen dilekçede manevi tazminat isteminde bulunan taraf ne istediğini açıkca bildirmelidir yoksa manevi tazminat verilmez . Yine manevi tazminat istemi yok ise ya da istek karara bağlanmadı ise manevi tazminat verilemez.
2. Süre
Manevi tazminatı isteyebilme süresi boşanmadan önceki süre ve boşanma davasından sonraki süre olarak ikili ayrıma tabidir.
i. Boşanmadan Önceki Süre
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 174/2 fıkrasına göre boşanmanın eki niteliğinde ki manevi tazminat boşanma hükmünün kesinleşmesine kadar her aşamada istenebilir .
ii. Boşanmadan Sonraki Süre
Medeni kanunumuza göre evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasından dolayı doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Yani boşanma davasında istenmemiş manevi tazminat boşanma davasından sonra ayrı bir dava ile istenecek ise bu dava boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılmalıdır.
3. Evlilik Birliğinin Boşanma İle Sona Ermesi
Medeni kanunun 174/2 uyarınca manevi tazminat istenebilmesi için evlilik birliğinin boşanma ile son bulmuş olması lazımdır. Doğal olarak ayrılık kararı verilmiş ise ya da boşanma talebi red edilmiş ise manevi tazminata hükmedilmez.
III. MANEVİ TAZMİNAT KARARININ KAPSAMI
Bu bölümde manevi tazminatın miktarı, ödeme biçimi, indirimi, faiz verilemesi gibi konular hakkında bilgi vereceğim.
A) Miktarı
Manevi tazminatın miltarı belirlenirken verilcek tazminat zenginleşme aracı olmamalıdır . Ama veriecek manevi tazminat tazminat talep eden tarafın elem, kederini tazmin edici olmalıdır.
B) Ödenme Biçimi
Manevi tazminat aile mahkemesinin hükmüne göre toptan ödenebilir. Verilmiş olan manevi tazminatın kaldırılmsına veya indirilmesine karar verilemez . Yine aynı şekilde manevi tazminat irat şeklinde, taksitle, anlaşma yoksa yabancı para şeklinde ödenemez.
C. İndirim Sebebi
Manevi tazminat miktarı belirlenirken eşlerin kusurluluk oranı indirim sebebi olarak dikkate alınmalıdır .
D. Faiz
Boşanma davasında manevi tazminat için istenilen faiz hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmelidir. Eğer tazminat isteminde faiz talebi yoksa faize hükmedilemez. Yani faize hükmedilebilmesi için faiz isteminde bulunulmalıdır. Boşanma davasında manevi tazminat istemi, karar verilincey kadar her safhada istenebilir. Manevi tazminat istemine ilişkin bu uygulama onun eki olan faiz istemi içinde geçerlidir.
IV. MANEVİ TAZMİNATTA USUL
Bu bölümde manevi tazminata yönelik usul hükümleri konusunda bilgi vereceğiz.
– Görevli mahkeme,
– Yetkili mahkeme,

Bu saydığımız kapsamdaki usul işlemlerini şimdi ayrıntılıca inceleyeceğiz.
A. Görevli Mahkeme
Eğer manevi tazminat boşanma davasıyla beraber istenmiş ise bu durumda görevli mahkeme boşanmaya karar verecek olan aile mahkemesidir. Manevi tazminat boşanma davasında istenmemiş ise bu durumda; boşanma davasından ayrı bir davada istenen manevi tazminat usul hukukunda belirlenen miktara göre hangi mahkeme görevli ise o mahkemede istenir.
B. Yetkili Mahkeme
Yargıtaya göre boşanmadan sonra açılacak manevi tazminat davasında yetkili mahkemeyi belirlemekteki tercih hakkı davacıya aittir . yani burada bir kesin yetki söz konusu değildir. Terditli yetki söz konusudur. Örneğin davacı kendi yerleşim yerinde bu davayı açabilir.
V. SONUÇ
Kanunumuz boşanmada taraflara sadece maddi tazminat değil manevi tazminat isteminde bulunabilme hakkı vermiştir. Bu manevi tazminatı eğer istem varsa ağır kusurlu eş diğer eşe ödemek zorundadır . Verilecek manevi tazminat bir zenginleşme aracı olarak değil kişilik değerleri ya da bu değerlerden bir tanesi zedelenmiş tarafın bir nebze olsun bu zararını tazmin edebilmek amacını güder.

Boşanma Davalarında Maddi Tazminat

Boşanacak veya boşanmış eşlerin, diğerinden maddi tazminat isteyebilmesi belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı tutulmuştur. Bu koşulların bir kısmı maddi, bir kısmı biçimseldir.

Maddi Tazminata Hükmedilebilmesinin koşulları:

*Öncelikle ortada bir boşanma kararının olması, yani tarafların boşanmasına karar verilmiş olması,

*Talep olmadan hâkim tazminata hükmedemeyeceğinden bu tazminatın talep edilmiş olması,

*Söz konusu talebin kısmî olarak yani fazlası saklı kalmak kaydıyla değil hesaplamaya dayalı zararının tamamının istenmiş olması,

*Boşanma kararının verilmesine dayanak teşkil eden nedenler bakımından maddi tazminat talep edenin, karşı tarafa kıyasla daha az kusurlu olması,

*Davacı tarafın boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmiş olması,

*Kusursuz veya daha az kusurlu eşin, mevcut veya ileride ortaya çıkması beklenen menfaatlerinin zedelenmesi ile boşanma arasında nedensellik bağı olması gerekir.

Tazminat isteyenin daha az kusurlu olması:

Bilindiği üzere 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 143/1 hükmünde ‘kabahatsiz karı veya kocanın’ deyimi kullanılmıştı. Ancak gerek öğretide gerekse Yargıtay uygulamasında bu deyimin mutlak kusursuzluk olarak anlaşılmaması gerektiği konusunda görüş birliği vardı. Aksi halde metindeki tabire göre uygulanmaya çalışıldığında tazminata hükmedilmesi neredeyse gayrikabil hale gelir zira yaşamın olağan seyrine göre bir tarafın tam manasıyla kusursuz olması zor bir ihtimaldir.

Tazminat konusunda kusur belirlemede Yargıtay’ın ölçüsü; Tazminat isteyenin herhangi bir kusurundan ziyade boşanmaya yeterli bir kusurun bulunmamasıdır. Bu meyanda kusur, boşanmayı sağlayacak nispette ‘ağır kusur’ yerine ‘hafif kusur’ niteliğinde olmalıdır

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Md. 174 f-1 hükmü uyarınca mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyebilir.

Buna göre,  kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyen mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş olan eş, kusursuz ise maddi tazminat verilmelidir. Buna karşılık eşit kusur söz konusu ise maddi tazminat istemi reddedilmelidir. TMK md. 174/1’e göre tazminat isteyen eşin boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması zorunludur. Eşlerin birbirlerine karşılıklı hakaret etmeleri dışında boşanma sebebi oluşturan bir eylemleri kanıtlanmamışsa eşit kusurlu sayılırlar ve maddi tazminat verilemez.

Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen eş, ağır kusurlu ise tazminat istemi reddolunur.

Kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyen, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen eş, tam kusurlu ise maddi tazminat istemi reddedilmelidir.

Tazminat istenenin kusurlu olması:

Boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen eşin karşı taraftan maddi tazminat talep edebilmesi, tazminat istenenin kusurlu olmasına bağlıdır.

Yargıtay, hiçbir sebep yokken boşanma davası açmayı da kusurlu bir davranış olarak görmektedir.(Y2HD 9.5.1997, 3869-5065)

Maddi Tazminatı Telep Edilme Zamanı:

Maddi tazminat, boşanma davasıyla birlikte veya boşanma davası sonuçlandıktan sonra talep edilebilir. Maddi tazminatın boşanma davası ile birlikte talep edilmemesi halinde, maddi tazminatla ilgili dava, boşanma kararının kesinleşme gününden itibaren 1 yıl içinde açılmalıdır.

Maddi tazminatın belirlenmesinde göz önüne alınacak hususlar,

*Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir tazminat talebinde bulunabilir.

*Maddi tazminata esas alınabilecek ve boşanma yüzünden haleldar olduğu ileri sürülen menfaatler, toplumun genel yapısı, ülke ve yaşam gerçekleri göz önüne alınmak suretiyle ve her halde evlilik birliğinin sürdüğü dönemde normal koşullar altında bir eşin, diğer eşten yapmasını bekleyebileceği ölçüde makul ve ciddi istekler, mevcut veya beklenen menfaatler sayılır.

*Boşanmakla, diğer eşin sağladığı olanaklardan yoksun kalınacağından tarafların ekonomik ve sosyal durumuna uygun yoksun kalınan destekle uyumlu bir maddi tazminat takdiri gerekmektedir.

Uygun maddi tazminat, tarafların ekonomik, sosyal ve kültürel durumuna göre uyumlu olan mevcut ve beklenen menfaattir.

*Beklenen çıkarların karşılığı olan tazminat miktarı, boşanma olmasaydı kusursuz olan eşin evlilik birliği içinde sağlayacağı yararlar kadar olmalıdır.

*Maddi tazminata hükmedilirken belirlenmesi gereken; var olan ve beklenen yararların ne olduğu kanunda belirtilmemiş olup bu husus, hâkimin takdirine bırakılmıştır.

 Maddi tazminatın ödenme şekli;

*Maddi tazminat toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenebilir.

*İrat biçiminde ödenen maddi tazminat, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümüyle ortadan kalkar.

Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde de ödeme mahkeme kararıyla kaldırılır.

*Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılmasına veya azaltılmasına karar verilebilir.

*Hâkim istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.

Maddi tazminatın istenmesinde zaman aşımı:

Evliliğin boşanma nedeniyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle ortadan kalkar. Bu süre hak düşürücü bir süre niteliği taşımadığından, süresinden sonra açılan maddi tazminat davasında karşı tarafın vaktinde zamanaşımı itirazında bulunmaması halinde hâkim, konuyu re’sen dikkate alamayacaktır.

Görevli ve Yetkili Mahkeme:

Maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme; Aile mahkemeleridir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde bu yetki ile yetkili kılınmış Asliye Hukuk Mahkemeleri de yetkilidir.

Maddi ve manevi tazminat davalarında yetkili mahkeme; eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi veya boşanma davasına bakan mahkemedir.

Maddi Tazminat Taleplerinde Faiz:

Boşanma davalarında maddi ve manevi tazminat ancak, boşanma ile ilgili hükmün kesinleşmesiyle gündeme gelir Maddi veya manevi tazminat ancak boşanma kararının kesinleşmesiyle belirgin ve muaccel bir alacak haline gelir. Bu sebeple faiz uygulaması da dava tarihinden itibaren değil, boşanma kararının kesinleşmesine müteakip iktisap edilir.

BOŞANMA SEBEPLERİ

Evlilik birliğinin kurulması ile birlikte evlilik hukuken korunma altına alınmakta ve eşlerin karşılıklı olarak yükümlülükleri doğmaktadır. Bu yükümlülükleri yerine getirmeyen eş hukuken kusurlu eş olarak adlandırılır ve bu durum diğer eşe boşanma davası açma hakkı verir.
Türk Medeni Kanununun özel olarak saydığı zina, hayata kast ve pek fena veya onur kırıcı davranış, akıl hastalığı, terk gibi özel haller yanında evlilik birliğinin sarsılması gibi genel sebeplere yer verilmiştir. Özel sebeplere ilişkin boşanma sebepleri şunlardır;


Zina:


Türk Medeni Kanunu’na göre kanunun doğrudan kusur saydığı fiillerin başında zina fiili gelmektedir. Zina sözlük anlamı olarak “aralarında evlilik birliği olmayan kişiler arasında cinsel ilişki” olarak tanımlanmaktadır. Ancak medeni kanunda zikredilen zina kavramı sadece cinsel ilişki olmayıp evli bir kişinin evlilik birliğinden kaynaklanan “sadakat” yükümlülüğüne aykırı bir şekilde diğer bir kimse ile duygusal ve fiziksel yakınlaşması olarak değerlendirilmelidir. Buradaki sadakat yükümlülüğü tabii ki toplumdan topluma göre değişiklik göstermekte olup, bizim toplumumuzda kabul gören sadakat kavramı ile ölçülmelidir. Zina yapan eş kusurlu eş olarak kabul edilir. Bu durum diğer eşin dava açma hakkı verir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu kanuna göre affeden eşin zina sebebine dayanarak dava açma hakkının bulunmamasıdır. Zina eyleminin üzerinden 6 ay ve her halde 5 yıl geçmekle zina sebebiyle dava açma hakkı ortadan kalkar.
Hayata kast, pek fena(kötü) veya onur kırıcı davranış:


Kanunun doğrudan kusur saydığı diğer bir kavram ise hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranıştır. Eşlerden her biri kendisinin hayatına kast edilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle bu fiil ve davranışlarda bulunan ve kanunen kusurlu sayılan eşe karşı boşanma davası açabilir. Kusurlu eş tarafından diğer eşe karşı hayatını ortadan kaldırmaya yönelik fiilin bir kere yapılmış olması yeterli olurken, pek kötü davranılmasında bu davranışların belirli bir süre devam etmesi ve davranışların kanunun aradığı anlamda fena muamele özelliklerinde bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde pek kötü davranılması sebebi değil şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma söz konusu olmaktadır. Onur kırıcı davranış ise somut olayın özelliğine, şahısların sosyal statüsüne ve buna bağlı sübjektif diğer kriterlere göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak onur kırıcı davranışın bu davranışa maruz kalan eşi manevi olarak ağır derecede etkilemesi ve manevi dünyasında buhran oluşturması gerekmektedir. Bu tür soyut kavramların ispatlanmasında eşlerin sosyal statüsü, yaşadıkları çevre, toplumca kabul görmüş somut olgu ve davranışların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yine zina sebebiyle boşanma davası açma hakkı gibi bu konuda da davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşmektedir.

Terk:
Kanunun özel kusur sebeplerinden saydığı diğer bir durum ise terktir. Şöyle ki; Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ise ve istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş terke dayanarak boşanma talep edebilir.
Terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için, terk fiilini gerçekleştiren eşin, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçmak amaç ve saikiyle hareket ederek ortak konutu terk etmesi ve terk durumunun 6 ay sürmesi ve dava açma zamanında da devam etmesi yasa gereğidir. Dava esnasında da talep üzerine hakim terk eden eşi, 2 ay içinde ortak konuta dönmesi ve evlilik birliğinin devam etmesi amacıyla gerekenin yapılması aksi halde boşanmanın gerçekleşeceği hususlarında ihtar eder. Bu ihtarın da sonuçsuz kalması durumunda başkaca bir durum yok ise terk sebebiyle boşanma hükmü verilir.

Bu konuda önemli olan husus şudur ki, eşlerden biri diğerini ortak konutu terk etmeye zorlamış ise veya haklı bir sebebi olmaksızın ortak konuta dönmesini engellemiş ise bu fiil ve davranışlarda bulunan eş de ortak konutu terk etmiş sayılır. Bu fiil ve davranışlarda bulunan eş de Medeni Kanunumuza göre kusurlu eş olarak öngörülmüş ve bu eşe ilişkin olarak da terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi öngörülmüştür.
Akıl Hastalığı:
Kanundan kaynaklanan boşanma sebeplerinden biri de akıl hastalığıdır. Akıl hastalığı birçok şekilde oluşabileceği gibi akıl hastalığının boşanma sebebi sayılabilmesinin şartlarından biri akıl hastalığının diğer eş için ortak hayatın çekilemez hale gelmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığına dair resmi sağlık kurulu raporunun bulunmasıdır. Bu şartların birlikte oluşması halinde, akıl hastalığına yakalanan eşe karşı diğer eş akıl hastalığı sebebine dayanarak boşanma davası açabilir. Ancak geçmesi muhtemel olan akıl hastalığına ilişkin olarak bu sebebi bir bahane olarak ileriye süren eş, bu sebebe dayanarak boşanma davası açamaz.
Evlilik Birliğinin Sarsılması:
Şu ana kadar saydığımız sebepler özel boşanma hallerini ifade etmekte olup özel boşanma hallerine girmeyen boşanmaya sebebiyet verecek diğer olay ve olguların tümü genel sebepler olarak niteleyebileceğimiz evlilik birliğinin sarsılması kurumudur.
Evlilik birliği, eşlerin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Temelinden sarsılmış olma durumu çok çeşitli hallerde ortaya çıkabileceği gibi yukarıda saydığımız özel boşanma sebeplerine girmemekle birlikte onlara benzer durumları ifade edebilir.
Belirttiğimiz gibi, evlilik birliğinin sarsılmasının çok çeşitli sebepleri olabilir. Bu durum eşlerin sosyal, ekonomik, yaşadıkları çevre veya buna benzer sebeplere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Belirli bir çift için aynı sebepten dolayı evlilik birliğinin sarsılmış olacağı kanaatine varılabilirken diğer bir çift için aynı sebebe bağlı olarak evlilik birliğinin sarsılmış olacağı sonucuna varılmayabilir. Her eşin kendi durum ve somut olayına uygun olarak bu konuyu tartması ve bir avukattan yardım alması uygun olacaktır.
Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle dava açmak isteyen eşin, kusurunun daha ağır olması halinde (örneğin bir eş diğerine hakaret etmiştir ancak diğer eş ona fiziksel şiddet uygulamıştır) kendisine karşı dava açılan eşin bu davaya itiraz hakkı mevcuttur. Ancak bu itiraz hakkının kullanılması konusunda önemli olan durum şudur; kullanılan bu hak, hakkın kötüye kullanımı durumu yaratıyor ise veyahut evlilik birliğinin devamında davalı eş ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı açıkça görülüyor ise bu durumda boşanmaya karar verilmesi doğru ve kanuna uygun olacaktır.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması kurumunda, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan davranış ve fiillerde bulunan eşin kusurlu olduğu kabul edilir. Ancak eşlerden birinin kusuru bulunsa dahi yeni Türk Medeni kanunu diğer eşin daha kusurlu bulunması halinde yine kusurlu eşe dava hakkı vermektedir. Kısaca somut olay ve olgulara göre çeşitlilik gösteren bu kurum evlilik birliğinden eşler, çocuklar ve toplum için beklenen bir faydanın kalmaması halinde ve müşterek hayatın devamının eşlerden beklenemeyecek bir hale gelmiş olması hallerinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu kabul edilmektedir.

Unutulmamalıdır ki, evlilik birliği sadece çocuklar ve eşler açısından değil toplum açısından da çok önemli bir yere sahiptir. Aile, toplumun temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı ve mutlu kurulmuş evlilik birliğinin toplumu güçlendireceği ve daha huzurlu bir toplum yaratacağı unutulmamalıdır. Ancak bozuk ve mutsuz aile yapısının da öncelikle müşterek çocuklar daha sonra toplum için kötü sonuçları olacağı gözden kaçırılmadan bir dengenin kurulması hukukun temel işlev ve görevidir. Herkese mutlu ve huzurlu bir aile hayatı dileğiyle

0 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 5 (0 Kişi Oy Verdi, Ortalama: 0,00 out of 5, Verdiğiniz oy için teşekkürler.)

Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!