“Sanığın hukuki durumunu değerlendirirken sadece hesap açılış ve para yatırma tarihlerinin değil, hesabını kapattığı ya da sıfırladığı tarihlerin de suçun sübutu açısından önem arz ettiği ” gerekçesi ile beraat.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
SAMSUN 2. CEZA DAİRESİ
ESAS YIL/NO: 2018/2243
KARAR YIL/NO: 2018/2289
KARAR TARİHİ: 17.12.2018

Yerel Mahkemece verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulmakla, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

İstinaf başvurusunun reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanık hakkında silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan mahkumiyetine karar verildiği, verilen iş bu kararın sanık müdafii tarafından istinaf edilmiştir.

Somut olay değerlendirildiğinde;

Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12/07/2017 gün 2017/6514 esas sayılı iddianamesi ile sanığın silahlı terör örgütüne üye olma ve terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna muhalefet suçlarından 3713 Sayılı Kanun’un 7/1 maddesi delaletiyle5237 Sayılı Kanun’un 314/2, 3713 Sayılı Kanun’un 5/1, 5237 Sayılı Kanun’un 53, 58/9 ve 63, 6415 Sayılı Kanun’un 4/1, 5237 Sayılı Kanun’un 53 ve 58/9 maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

İlk Derece Mahkemesince” sanık adına kayıtlı by-lock uygulaması tespit edilen 0 507 … numaralı GSM hattına ilişkin HTS analiz raporuna göre; by-lock bağlantısının gerçekleştirildiği 2015 Şubat-2015 Ekim ayları arasında bağlantı baz bilgilerinin çoğunun Çorum İli olduğu, sanığın ise o tarihlerde Samsun İlinde bulunduğu, ayrıca sanığın savunmasında bahsi geçen S. U.’nın Mahkememize hitaben yazdığı dilekçede by-lock bağlantısı tespit edilen GSM hattının sanık O. K. tarafından kullanılmadığını beyan ettiği, sanığın aksi ispat edilemeyen savunmasına itibar edilerek sanığın münhasıran örgüt yöneticileri ve mensupları arasında kullanıldığı bilinen by-lock adlı haberleşme ağına dahil olmadığının tespit edildiği, bununla birlikte sanığın Bank Asya isimli bankada 18/05/2001 günü açılmış … müşteri numaralı hesabı bulunduğu, hesabında çeşitli bankacılık işlemleri yanında örgüt liderinin Bank Asya için yaptığı çağrısının hemen akabinde 20/01/2014 günü 58.500 TL tutarlı katılım hesabı açma işleminin bulunduğu, hesap hareketlerinin incelenmesinde sanığın daha önceden katılım hesabı açma kapama işlemi yapmadığı, ilk kez örgüt liderinin çağrısından sonra böyle bir işlem yaptığı, katılım hesabı açma işleminin hayatın olağan akışı dışında bir faktörden ileri geldiği, sanığın örgüte müzahir PAK-İŞ adlı sendika üyeliğinin bulunduğu, sanığın eylemlerinin örgüt mensubiyeti için süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylemler seviyesine ulaşmayıp örgüte yardım seviyesinde gerçekleştiği, sanığın örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte yardım ettiği sabit görüldüğünden” sanığın mahkumiyetine karar verilmiş ise de;

Sanığın örgütle iltisaklı Pak – İş sendikasına üyesi olmasının sendikanın icra ettiği faaliyetlerinin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir.

Sanığın Bankasya’ya para yatırma eylemin örgütsel bir amaçla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine dair değerlendirmede; Suç örgütünün tanımlanıp yaptırıma bağlandığı 5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında yardım fiiline yer verilmiştir. “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, örgüt üyesi olarak” cezalandırılacağı belirtilmiş, anılan normun konuluş amacı, gerekçesinde; “örgüte hakim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet: eden kişi, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılır.” şeklinde açıklanmış, 765 Sayılı TCK’nın sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede yardım etme fiilleri de örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.

Yardım fiilini işleyen failin, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK’nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması ve yapılan yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir.

Yardım fiilleri, örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.11.1991 tarih, Esas 9-242, Karar 305). Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise, sanığın hukuki durumunun, örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilmesi gerekebilir.

Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2015/3 E. sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşrutiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında; örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de, bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hale geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği değerlendirilerek;

Sanığın örgütün mali açıdan kalesi sayılan Bankasya’ya para yatırması eyleminin yardım olarak nitelendirilebilmesi için bu eylemini örgütün sözde liderinin çağrısı üzerine gerçekleştirdiğinin hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmış olmasının gerektiği,

Dosya arasında bulunan sanığın Bankasya’daki hesap hareketleri incelendiğinde; sanığın bankasya isimli bankada 18/05/2001 günü açılmış hesabının bulunduğu, hesabında çeşitli bankacılık işlemleri yanında, örgüt liderinin “Bankasyayı kurtarın” talimatından kısa bir süre sonra 20/01/2014 tarihinde anılan bankada katılım hesabı açtığı ve bu hesaba 58,500 TL tutarında para yatırdığı görülmektedir.

Ancak sanığın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından 04/02/2015 tarihinde yönetiminin devraldığı Bank Asya’nın, 29/05/2015 tarih ve 6318 Sayılı Kararı ile tamamen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)’ye devredilmesine karar verdiği tarihten sonra da bu hesabı kapatmayarak kullanmaya devam ettiği ve 2016 yılına kadar hesabın açık olduğu anlaşılmaktadır.

Sanığın anılan bankada katılım hesabı açılış tarihi ile bu hesaba altın/para yatırdığı tarihlerin örgütün sözde liderinin talimatlarına uygun olduğu ancak sanığın hukuki durumunu değerlendirirken sadece hesap açılış ve para yatırma tarihlerinin değil, hesabını kapattığı ya da sıfırladığı tarihlerin de suçun sübutu açısından önem arzettiği, somut olayda sadece hesabın açılış ve altın/para yatırılış tarihleri nazara alınarak sanığın örgütün sözde liderinin talimatları doğrultusunda hareket ettiğinin değerlendirilebileceği ancak sanığın diğer örgüt mensuplarının aksine anılan bankanın devlet yönetimine (BDDK ve TMSF) devredildiği tarihten sonra da hemen hesabını kapatmadığı ve sıfırlamadığı, 2016 yılına kadar fiilen kullanmaya devam ettiğinin anlaşılması karşısında; örgütün sözde liderinin talimatıyla hareket ettiğine dair mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince sanık hakkındaki İlk Derece Mahkemesi’nin mahkumiyet kararı kaldırılarak beraat kararı verilmesinin gerektiği;

5271 Sayılı CMK’nın “Bölge Adliye Mahkemesinde İnceleme ve Kovuşturma” başlıklı 280. maddesi 20/7/2017 tarihli ve 7035 Sayılı Kanun’un 15. maddesiyle, “bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “(c)” ibaresi “(a), (c), (d)” şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkraya (a) bendinden sonra gelmek üzere (b) ve (c) bentleri eklenmiş, mevcut (b) ve (c) bentleri (d) ve (e) bentleri olarak teselsül ettirilmiştir.” Şeklinde değiştirilmiş, yapılan değişiklik sonucu,

5271 Sayılı CMK’nın 280. maddesi;

Madde 280 – (1) Bölge adliye mahkemesi, (…) (1) dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;

a-) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303. maddenin birinci fıkrasının (a), (c), (d), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine, şeklinde değiştirilmiştir.

Kendisine atıf yapılan 5271 Sayılı CMK’nın 303/1-a maddesi ise;

Madde 303 – (1) Hükme esas olarak saptanan olaylara uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hüküm bozulmuş ise, aşağıdaki hâllerde Yargıtay davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki hukuka aykırılığı da düzeltebilir:

a-) Olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması gerekirse… şeklindedir.

SONUÇ: Değişikliğe konu yasal mevzuat dosyamıza uyarlandığında, yukarıda da izah edildiği üzere, dosyada olayın daha ziyade aydınlanmasını gerektiren bir durumun bulunmadığı, mevcut deliller ve dosya içeriğinin karar vermeye yeterli olduğu kanaatine ulaşılmış, mevcut deliller ışığında sanığın üzerine atılı örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunun sabit olmadığından, Samsun 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27/04/2018 tarihli, 2017/149 (E) ve 2018/160 (K) sayılı kararı ile sanık hakkında üzerine atılı suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün 5271 Sayılı CMK’nın 303/1-a ve 5271 Sayılı CMK’nın 280/1-a maddelerince KALDIRILMASINA,

Sanık O. K.’ın üzerine atılı örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği sabit olmadığından 5271 Sayılı CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince BERAATİNE,

Sanığın kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşılmakla hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’ye göre belirlenen 3.960,00 TL maktu vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa VERİLMESİNE,

Sanık hakkında beraat kararı verildiğinden, karar kesinleştiğinde 5271 Sayılı CMK’nun 141. maddesi gereğince gözaltında ve tutuklulukta geçirmiş olduğu hürriyeti kısıtlayıcı sürelerle ilgili olarak tazminat talebinde bulunabileceğinin ihtaratına,

Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına,

Kararın Dairemizce taraflara tebliğine, Yargıtay nezdinde TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Dairemize veya başka yer Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesine veya herhangi bir Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemesine dilekçe verilmesi veya zabıt katibine beyanda bulunulması, cezaevinde bulunanlar yönünden aynı süre içerisinde bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle hükmün temyiz edilebileceğine dair, temyiz etmediği taktirde hükmün kesinleşeceği hususu da belirtilerek, 17/12/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi

1 Yıldız2 Yıldız3 Yıldız4 Yıldız5 Yıldız (6 votes, average: 4,83 out of 5)
Loading...
5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!

0
Would love your thoughts, please comment.x